30 Aralık 2011 Cuma

Hosgeldin yeni yil

Basta Yetkin ve Iren olmak uzere beni bu yolculukta destekleyen sevdiklerime... Afrika'daki, Istanbul'daki ve diger ulkelerdeki, sehirlerdeki guzel insanlara... Iyi ki varsiniz.

Hindistan'in kuzeyindeki guzel seyahatten sonra Goa'dayiz. Yeni yila evden uzakta, can dostla beraber bu guzel sahilde merhaba demeye hazirlaniyoruz. Geldigimizden beri eski defterleri aciveriyor bu topraklar. Kendi bildigi sekilde bizi temizlige zorluyor. Saatlerce konusuyoruz olandan, bizi sikistiranlardan. Konustukca kapaniyor birer birer eski yaralar.

Insaniz ya, hata yapma hakkimiz baki. Zaman zaman sacmalayip, minik seylerden dramlar yaratma, dusup dizlerimizi kanatma burdaki varligimizin bir parcasi. Her dususten sonra kalkiyoruz ya hic bir onemi yok kac kere dustugumuzun. Hata yapmaktan korkmaya gerek yok. Pisman olmaya gerek yok. Surekli gecmisi hatirlayip, hatalarimizdan utanmaya gerek yok. Zaman serbest birakma zamani. Kendimizden baslayarak yanimizdakini kucaklama zamani. Aynaya bakip "Evet basarisiz oldum, ama olsun, kendimi seviyorum" diyerek kendimize gulme zamani. Dun olanlar gecmiste kaldi.

Bu niyetlerle ciktik bu yola. Bu sene ikimizi de degistirdi. Ikimiz de butun hayatimiz boyunca elimizden gelenin en iyisini yaptik. Gecen sene 365 kere farkli bir insan olarak uyandik. Agladik, gulduk, kazandik, kaybettik ama herseyden onemlisi eglendik. Degismeyen tek sey hergun degismemizdi. Dun aksam gun batiminda denizin icinde yikandik, akittik eski iliskilerimizi, frekansimizi dusurup bizi asagi cekenleri. Her nefesle beraber biraz daha temizlendik, cilalandik. Tepemizde ucan kartallardan sonra muhtesem bir gun batimiyla odullendirildik. Herseyin olmasi gerektigi gibi oldugu, herseyin yolunda oldugu bilisi akti kalplerimize.

Sakin bir gecenin ardindan sabahin ilk isiklariyla sahile indik. Dalgalara karsi asana pratigimizi yapip hazirlandik bu senenin kapanisina. Biz renkli matlarimizla beyaz kumun ustunde yavas akarken durustan durusa sahildeki kopekler oturup bizi izlediler. Seneyle beraber yolluyoruz eski bizi. Haziriz yeni gelene. Ilkokulda her senenin sonunda hep ayni resmi gosterirlerdi. Eski kiyafetler icindeki yasli amca el sallayarak uzaklasir biten senenin altinda. Arkasindan "Hosgeldin yeni yil" yazisinin altinda yeni dogmus neseli bir bebek cikar butun safligiyla gulumseyerek. Iste kendimi o bebek gibi hissediyorum. Yeniden yurumeyi ogrenecegim, belki dusecegim ama hep kalkacagim ayaga. Yeni bir bebek gibi baslasak ya hep beraber. Gecmisten bagimsiz yeni adimlar atsak, ozgur olsak, sevsek kosulsuzca, karsilik beklemeden.

Actik kalplerimizi, duruyoruz oyle. Neyin gelecegini dusunmeden, tam bir teslimiyet haliyle biraktik kendimizi. Aklimizda evdeki sevdiklerimiz. Hayatimiza yeni girmis, cikmis, oyle ya da boyle bizi buyuten, degistiren, destekleyen herkese sonsuz tesekkurler. Iyi ki varsiniz. Herkese iyi seneler.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Rajasthan buyusu

Rajasthan seyahatinin son gunu. Bugun artik Delhi`ye donuyoruz ve arkasindan da Goa. Buyulu Rajasthan`dan ayrilmak kalbimi kiriyor ama artik vakit yeni bir mekan ve yeni bir gerceklige dogru uzanmanin vakti.

Burada yasadigim hersey icin sukrediyorum. Yolculugumuzun bir parcasi olan, deneyimimizi zenginlestiren seyahat esnasinda tanistigimiz yol arkadaslarimiz icin sukrediyorum. Ranakpur tapinaginin bas rahibinin yanimiza yaklasip soyledigi sihirli cumleler icin sukrediyorum. Isildayan auralarimizi gorup yanimiza gelip, cok guzel karmalarimiz oldugunu bize hatirlatip bizim icin dua eden, derin bakislarinda kaybolup gittigimiz, bilge ve guzel ruh icin sukrediyorum. Gezdigimiz kalede karsimiza cikan kalabalik kiz ogrenci grubunun gulumseyen yuzleri icin sukrediyorum. Hepsinin teker teker ve hep beraber tekrar tekrar beni kucaklayip, beni tanimadiklari halde bana kosup kendilerini kollarima atacak kadar guvendikleri icin, o kocaman muhtesem cocuk kalpleriyle beni sarmalayip, bozuk ingilizceleriyle beni ne kadar guzel bulduklarini anlatmaya calismalari icin sukrediyorum. Udaipur`un arka sokaklarinda dolasirken bahcesine girdigimiz muhtesem evde bize cay ikram eden guzel aile ve birbirinden guzel gulumseyen harika cocuklar icin sukrediyorum. Evlerinin kilitli odalarini bile sadece paylasmak icin hic tanimadiklari insanlara acan muazzam insanlar. Tapinakta dua ederken elimi tutan ve okunmus yaprak ikram eden yasli teyze icin sukrediyorum. Sokakta yururken bize hic durmadan gulumseyen isildayan insanlarin ulkesinde gecirdigim her an icin, yasadigim her deneyim ve kalbime, ruhuma dokunan herkes icin sukrediyorum.

Hayatimda ilk defa gordugum insanlardan bu kadar yogun bir sevginin tasip bana dogru akmasi bir kez daha asik ediyor beni bu ulkeye. Ne kadar farkli hayatlarimiz olursa olsun hepimiz ayniyiz. Ayni duygular, ayni korkular, ayni telaslar attigimiz adimlarin arkasindaki. Zayifliklarimizla, ihtisamimizla hepimiz sadece insaniz, hepimiz ayni kapta eriyen ruhlariz. Bu nedenle hesapsiz, karsilik beklemeden, karsimizdakini tanimaya calismadan sunuyoruz sevgimizi. Paylasacak daha degerli bir seyimiz yok su hayatta. Bu yolculukta karsima cikan herkesi pamuklara sarip kalbimin en derinine yerlestiriyorum. Birbirimizi kosulsuz da sevebilecegimizi, biz inandiktan sonra bundan baska bir hayat da yasayabilecegimizi, yargilamadan bakarsak ne kadar muhtesem seyler gorebilecegimizi, sevgide kalmanin coskusunu ve heyecanini bana tekrar tekrar hatirlatan herkes icin sukrediyorum.

Beni renkleriyle buyuleyen, attigim her adimda beni zenginlestiren Rajasthan`i her daim sevgiyle hatirlayacagim. Iyi ki gelmisim, iyi ki acmisim kalbimi. Icime dolan renklerle yeni bir yolculuga hazirim.

21 Aralık 2011 Çarşamba

Nothing's gonna change my world

Hindistan`a geleli 12 gun olmus. Oysa ben sanki yillardir burdaymisim gibi hissediyorum. Istanbul, ailem, dostlarim bin isik yili uzakta, ozluyorum. Sanki bir kapi acildi ve ben Alice gibi kendimi bambaska bir gerceklikte buluverdim. Delhi`de baslayip Rajasthan`in binbir rengine dogru ilerlerken kendi icimde de daha once hic gormedigim yerlere dogru ilerliyorum. Her gun yeni bir macera, yeni bir sinav. Zihnimin sinirsalligiyla tepki verecekken kalbimin ucsuz bucakligi devreye giriyor ve sakinlesiyorum. Burasi hem buyuleyici hem de cok zor. Kulaklarima usulca fisildayan bir ses Satya diyor, dogruluk. Patanjali`nin yoga sutralarda bahsettigi durustluk.

Bu engebeli yolda yururken eski kaliplarim, ego oyunlarim birer birer ortaya cikiveriyor. Hayat boyu beni zorlayan herseyi sadece 12 gunde tekrar tekrar yasadim belki de. Kendime karsi durust olmayi seciyorum her seferinde. Bu benden baskasi degil. Kacmanin, inkar etmenin bir faydasi yok. Korkularimla yuzlesip onlari geride birakip yola devam etme zamani. Matin ustunde nasilsak disinda da oyleyiz iste. Nasil matin ustunde bizi zorlayan duruslar aslinda bize en cok seyi ogreten duruslarsa ve nasil guvenli bir sekilde, kendimizi zorlamadan o duruslari tekrar tekrar denememiz gerekiyorsa ayni sey hayat icin de gecerli. Boylece korkumuzun gozlerinin icine bakip artik ondan korkmadigimizi soyleyebiliriz.

Geldigimden beri bir cok farkli insanla tanistim. Bazisina daha merhaba derken asik oldum, bazisi bam telime basip durdu. Bazisi colde yildizlarin altinda beni kahkahalarla gulduruken bazisi kirmizi cizgilerimi gecip beni ofkelendirdi. Elimden gelenin en iyisini yapip icimdeki o sessiz alana girip dengede kalmaya calisiyorum. Tam da John Lennon`in Across the Universe`de soyledigi gibi "Nothing`s gonna change my world" hic birsey dunyami degistirmeyecek. Kendime siginiyorum zor anlarimda. Bu denge haliyle hersey degisiveriyor bir anda. Kaldigim otel, etrafimdaki insanlar bir anda parlamaya basliyor. Kabul ediyorum geleni. Akintiya karsi yuzmeye calismak bos bir caba, birakiyorum kendimi sulara. Nereye gidecegimi onemsemeden sadece yolculugun tadini cikartarak.

Bugun yine oyle bir gun iste. Gecirdigim zor geceden sonra kendime dair herseyi kabul edip adim attigim bir sabaha uyandim. Hersey bir anda degisiverdi. Yuzumde bir gulumsemeyle gune devam edebilirim. Butun felaket senaryolarina, butun uyarilara inat yine guvenmeyi seciyorum insanlara ve en onemlisi kendime. Burdan payima duseni alip diger sehre dogru yola cikacagim. Yeni renklere, yeni bene, mekezime dogru bir yolculuk. Jodhpur`dan sevgiler.




11 Aralık 2011 Pazar

Hindistan beni cagiriyor


Yine yol cagiriyor beni. Afrika valizimden cikanlari yikamayi henuz tamamlamisken yeni valizi yaptim bugun. Farkli bir kitada, farkli bir yolculuga cikiyorum yarin. Degisim mevsimi kiyafetlerimi yerlestirdim, kapadim usulca cantami. Yanimda her okudugumda farkli birsey farkettigim, ogrendigim Bhagavad Gita.

Once can dostlarimdan biriyle Rajasthan ve Goa, sonra ileri seviye hocalik egitimi icin asram yollari. Butun sevdiklerimden, konfor alanimdan uzaga gidiyorum yine. Ogrenmeye, yogada derinlesmeye ve en onemlisi kendi icimde belki daha once hic gormedigim bir yere gidiyorum. Ne gariptir ki degismek icin attigim her adim kendimi oldugum gibi kabul etmekten geciyor ilk once. Kendimi sarip sarmalamadan olmuyor, kendimi sevmeden gidilmiyor ikinci duraga. Iste bunun farkindaligiyla gidiyorum Hindistan'a.

Yine bir yoga yolculugu kapida. Hindistan beni cagiriyor. Donusmeye, ogrenmeye gidiyorum. Cantam hazir, ruhum kipir kipir, kalbim hizli hizli atiyor. Gozlerimi kapiyorum, kulaklarimda mantralar, sicriyorum.

7 Aralık 2011 Çarşamba

Hatha Yoga




Dergi Bursa'da cikan yazim...

Geçen yazımızda ashtanga yogadan bahsetmiştik. Bu yazımızda da bir başka yoga türü olan hatha yogadan bahsedelim. Hatha yoga geleneği ilk olarak M.S. 6. yy’da bilge Matsyendranath ve öğrencisi bilge Goraknath tarafından Hindistan’da kurulmuş. Yüzyıllar içerisinde gelişimini sürdürerek 15. yy’da Swami Swatmaram tarafından yazılan Hatha Yoga Pradipika ile bugünkü bildiğimiz şeklini almış.

Buddha’yla aynı dönemde yaşamış olan Patanjali’nin ashtanga yogasında Buddha’nın öğretilerinin etkileri görülür. Ashtanga yogada ilk olarak ahlaki yönlere vurgu yapılır. Aydınlanmaya giden sekiz basamakta kişinin takip etmesi gereken sosyal ve içsel kurallar bütünü vardır. Tantralardan etkilenen hatha yoga ise farklı bir yol izler. Hatha yoga ashtanga yogada bahsedilen sosyal ve içsel disiplinin insanın kendiliğinden sahip olması gereken, sahip değilse de zaman içinde içsel bir dönüşümle ortaya çıkaracağı bir değerler bütünü olduğunu ileri sürer. Kişi zorla bu değerleri takip edecek olursa kendisini daha ileri bir bilinç seviyesinde değil içsel bir çatışma içerisinde bulacaktır. Bu değerleri körü körüne inanmadan, hissetmeden uygulamaya çalışmak kişilik üzerinde dengesizlik ve zihinde huzursuzluk yaratacaktır. Bu nedenle kişinin bu sosyal ve içsel disiplini takip edebilmesi için önce kendini hazırlaması gerekir. Zaman içerisinde hatha yoga yolunda ilerleyen birey geçirdiği dönüşümle bu değerleri kendiliğinden takip etmeye başlayacak ve ashtanga yoganın da son adımı olan samadhi’ye, yani aydınlanmaya ulaşacaktır. Bu anlayış üzerine kurulan hatha yoga basit ve mantıklı bir yaklaşım geliştirmiştir.

Hatha yoga’da atılacak ilk adım bedeni arındırmaktır. Hindistan kökenli ve yaklaşık 5000 yıllık bir yaşam bilimi olan ayurvedaya göre bedende üç ayrı madde vardır ve bunlar mukus, gaz ve asittir. Bedende bu üçü dengenlendiğinde kişi ideal sağlık haline kavuşur. Hatha yoga geliştirdiği altı farklı temizlik yöntemiyle bu üç maddeyi dengelemeyi hedefler. Neti (burun temizliği), dhauti (dahili temizlik), basti (yogik lavman), nouli (karın masajı), kapalbhati ve trataka (göz temizliği) uygulanarak solunum, sindirim, boşaltım ve sinir sistemi başta olmak üzere bütün bedensel sistemler dengelenir. Bu yöntemler aynı zamanda yaşam enerjisi prananın bedenimizde dolaştığı kanallardaki mevcut tıkanıklıkları da temizleyerek fiziksel ve zihinsel rahatsızlıklardan kurtulmamıza yardım eder.

Temizlik teknikleriyle arındırılmış beden için bir sonraki adım asanalar yani yoga duruşlarıdır. Asanalar meditasyon ve ileri teknikler için gerekli olan rahat ve sabit duruşlardır. Bir yoga duruşunda bedeni önce farklı şekillerde esnetir ve gerdiririz. Daha sonra o duruşun içinde sakinleşerek, rahat bir şekilde kalırız. Bu da bedeni kuvvetlendirir ve dayanıklılığını artırır. Özellikle kas sistemi kuvvetlenerek diğer sistemleri destekler. İç organların işleyişi ve etkinliği artar. Bu da bedenin diğer kısımlarını olumlu bir şekilde etkiler. Yoga duruşlarında aynı zamanda zihinle bedeni birbirine bağlamaya çalışırız. Nefesimize de dikkat ederek gerdirdiğimiz eklemlere ve kaslara odaklanarak beden farkındalığımızı yükseltmeye çalışırız. Asana çalışması esnasında bedenin farklı bölgeleri esnerken ve gerilirken rahatlamak, sakin kalabilmek öğrenilen bir hünerdir. Bu çalışmalar beden, zihin ilişkisini kuvvetlendirir. İleri düzey farkındalık çalışmaları için başlama noktası sağlıklı bir bedendir. Yoga duruşlarına çalışmamızın nedeni de budur.

Hatha yoganın üçüncü aşaması pranayama; yaşam enerjisini kontrol etmemizi sağlayan nefes çalışmalarıdır. Evrendeki yaşam enerjisine prana denir ve bütün olaylar bu enerjinin hareket etmesinin sonucu olarak ortaya çıkarlar. Bedende de hareket eden bu enerji kontrol edilebildiğinde bütün bedensel ve zihinsel aktiviteler de kontrol edilebilecektir. Pranayama teknikleriyle psişik enerji merkezleri olan çakralar arındırılır ve bedendeki kundalini enerjisi uyandırılarak üst çakralara yönlendirilir. Kundalini enerjisi yükselip tepe çakraya ulaştığında farklı bir bilinç düzeyine geçilir ve aydınlanma gerçekleşir.

Hatha yogada bahsedilen son aşama ise mudralar ve bandhalardır. Mudra belirli bir bilinç, duygu ya da tutum halini gösteren el, kol hareketleridir. Bandhalar ise bedendeki prana akışını kontrol etmeye yarayan enerji kilitleridir. Tarih boyunca yogiler mudraları ve bandhaları düşünce süreçlerini, zihin ve duygu hallerini değiştirmek için kullanmışlardır. Zihni odaklamaya yarayan, farkındalığı yükselten, kundalini enerjisini uyandıran ve hatta psişik yetenekleri harekete geçirebilen mudralar vardır. Bunların aynı zamanda beden üzerinde önemli etkileri vardır. Sinir sistemini ve endokrin sistemini dengelerler. Sempatik ve parasempatik sinir sistemi uyarımlarını düzenlerler. Asana ve pranayama pratiği iyice oturtulduktan sonra uygulanması tavsiye edilen mudra ve bandhalar hiçbir bilinçli çaba sarfetmeden doğal, derin bir meditasyon hali uyandırırlar.

Kısaca hatha yoga beden arındırılması, beden zihin ilişkisinin kuvvetlendirilmesi ve pranik tekniklerin öğrenilmesi üzerine odaklanan bir yoga türüdür. Beden ve zihin dengeye geldiğinde kişi yüksek bilinç hallerine geçmeye hazır olacaktır. Bugün dünyadaki yoga merkezlerinin çoğunda hatha yoga temelli yoga dersleri uygulanmaktadır. Zaman içerisinde bazı yoga eğitmenleri yoga duruşlarında bazı değişiklikler yaparak, sürelerini, sıralamalarını, hızlarını değiştirerek kendi isimleriyle anılan yoga türleri oluşturmuşlardır. Ashtanga ve hatha yoga yoga felsefesinin temelindeki öğretilerdir.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Ngiyabonga Zulu Land




I took a trip two weeks ago to Zulu land in South Africa. It all started weeks ago before I left. I felt what was about to take place with my whole body and it scared me. I accepted my fear and kept going because my excitement, my dedication to change was way bigger than the fear itself. I knew that I would change. I knew that I would do my best to change and I changed. I am not the same person who took that trip two weeks ago. I returned back home as a different woman and I know that things will never be the same. It feels like there's more vivid sparkles coming my way from the universe and I love it!

I am in love! I am in love with that beautiful African landscape , those magnificent Drakensberg mountains which embraced me and supported me throughout my journey. I am in love with those 47 incredible souls who are as committed as me to take a leap into their new realities, people who became family to me. I know that they will always be there with me while universe is revealing all its mysteries and we will walk together with joy and laughter.

This is a tribute to those who held me when I needed most. I love you all and I am grateful for your presence. Ngiyabonga - Thank you.

15 Kasım 2011 Salı

Midemdeki kelebekler ve Hanuman

Birkac gundur midemde kelebekler ucusuyor. Uykularim duzensiz. Disardan gelen sesleri duymayacak kadar derin, ama butun bedenimi hissedebildigim, sanki uyanikmisim ve herseyin farkindaymisim hissi veren iki arada bir derede yorucu uykular. Sabah uyandigimda bir anda geliveren bir tedirginlik, sonrasinda o tedirginlikten eser birakmayan heyecan firtinasi. Gun boyu midemde ucusan kelebekler. Butun bunlarin sebebi iki gun sonra cikacagim seyahat.

Bu hisler o kadar tanidik ama aslinda o kadar yeni ki. Hayatimda ne zaman onemli bir adim atacak olsam, ne zaman ben henuz farkinda olmasam da buyuk bir degisimin esiginde olsam bu hisler beliriveriyor. Biliyorum ki birseyler degisecek, ben degisecegim. Yine ayni yerdeyim. Yine degisim kokusu var havada, yine degisimin endiseyle karisik coskusu, heyecani. Cok yeni cunku bu sefer farkli. Neden farkli bilmiyorum, onemi de yok zaten ama bu sefer farkli. Yeni bir toprakta cikacagim bu yolculuktan sanki bambaska bir insan olarak donecegim. Butun hucrelerimde hissediyorum bunu.

Hanuman'in hikayesi geliyor aklima. Lord Vishnu'nun insanlara yardim etmek icin geldigi enkarnasyonlarindan biri olan Rama'nin sevgilisi, esi Sita'yi kacirirlar. Hanuman Rama'ya yardim etmek ister. Sita'yi kurtarmak icin Sri Lanka'ya gitmeye karar verir. Rama'ya adanmisliginin verdigi kuvvetle guney Hindistan'dan Sri Lanka'ya kocaman bir adim atar. Bedeni buyur, bacaklari uzar ve kocaman acilir. Tek sicrayista kendini Sri Lanka'da bulur. Ben de sanki ayni yerdeyim. Kendime yardim etmek icin kocaman bir adim atmam gerekiyor. Degisime adanmisligim bu sicrayisi gerceklestirmeme yardim edecek. Guney Afrika'da bambaska bir gerceklige sicrayip, bambaska bir farkindalikla donecegim. Midemdeki kelebeklerin baska aciklamasi olamaz ;)

9 Kasım 2011 Çarşamba

Kabul ediyorum



Ikiye bolunmus bir hayat yasiyoruz. Kafamizin icinde iki sinifli cok kati bir kast sistemi var. Duygusal, dusunsel bir kast sistemi bu. Bir kasttan digerine gecisin olmadigi, kastlardan birinden ne pahasina olursa olsun kactigimiz bir sistem. Hayattaki her duyguyu, kisiyi, olayi, nesneyi bu siniflardan birine yerlestiriyoruz. Hayati bu sinif sisteminden goruyoruz. Iyi, kotu; cirkin, guzel; sikici, egenceli; zengin, fakir; olumlu, olumsuz. Yasadikca olusturuyoruz siniflarimizi, deneyimledikce uzmanlasiyoruz sinif ayriminda, bazen de ogretiyorlar bize nasil ayirmamiz gerektigini. Her ayrim yaptigimizda o kast sistemini besleyip buyutuyoruz ellerimizle. Siniflardan birine sevdaliyiz ya, istemedigimiz birseyle karsilastigimizda uzuluyoruz.

Olani oldugu gibi kabul etme dersindeyim nicedir. Hayatta iyi ya da kotu diye birseyin olmadigini, sadece olanin oldugunu, bu dualiteyi yaratanin sadece ve sadece ben oldugumun farkindayim. Ondandir etiketlerden uzak durma telasim.

Hic dikkat ettiniz mi verdiginiz tepkilere? Bazen yolda hizli hizli yururken onunuze biri gecer. Siz onu sagdan gecmek istersiniz o saga atar adimlarini, soldan gecmek istersiniz bu sefer sola atar. Sizin farkinizda degildir ama sizi deli eder. Aceleniz vardir ya oflaya puflaya gecersiniz yanindan icinizden soylenerek. Oysa aceleniz olmadan yavas yuruseniz sinirlenmeyecektiniz. Bazen birisi bagirir size olmadik bir yerde; eger keyfiniz yerindeyse "bir sorunu var herhalde" deyip ustunde durmadan yolunuza devam edersiniz. Eger sizin de tadiniz yoksa siz de sinirlenip cevap verirsiniz. Cok sevdiginiz biriyle, gule oynaya yediginiz yemek "sikici" bir is yemeginden her zaman daha lezzetlidir cunku bizim algilarimizdir disardan gelenlere o degeri atfeden. Bizim onyargilarimiz, beklentilerimiz bizi uzen, sevindiren. Sinirlenmemizin sebebi kirmizi isikta gecen degil, bizim o davranisi kabul edemeyisimiz. Budur sebebi kose bucak kacisimizin bizi mutsuz eden seylerden. Hindistan'da gordugum cocuklari hatirliyorum. Batili arkadaslarimin ustlerine sicramasindan korktuklari suyun icinde gulerek oynayan cocuklari. Asla bizim sahip oldugumuz ipodlara, adidas ayakkabilara sahip olamayacak ama zaten onlara ihtiyaci olmayan cocuklari. Ne de mutlulardi. Onlara bakip onlara aciyanlara inat kendilerine acimayan, ellerindekiyle mutlu cocuklar. Hayati ayirmadan tek penceren goren cocuklar. Kabul eden cocuklar.

Kabul etmek lazim geleni. Varolusta iyi ya da kotu yok, sadece olan var. Bu nedenle biz de kabul etmeliyiz ayni tarafsizlikla "basariyi" da "basarisizligi" da. Yogada adim adim yururken, kendimi buyuturken bu en buyuk dersim, en cok ikmale kaldigim, en cok calistigim. Onume gelenle, elimden alinana ayni kayitsizlikla bakabilmek. Kapima gelen dosta kollarimi coskuyla acip, gitmek istediginde yine ayni coskuyla onu yolcu etmek; dersime bir gun 10 kisi gelirken diger gun 2 kisi geldiginde ayni frekansta kalip ders verebilmek; 5 yildizli luks otelde de 1 dolarlik orumcek agli otelde de ayni heyecanla kalabilmek. Birseyin varligina da yokluguna ayni mesafeden bakip, bagimliliklardan kurtarmak kendini. En zor yoga duruslarini yapmak degil yoga; kabul etmek. Bir sabah uyanip gozumuzun onundeki sis perdesini aralayip tek pencereden bakmak. O sabaha kadar uzulmek de var, aglamak da, sevinmek de, kahkaha da. Bu da yolun bir parcasi, kabul ediyorum. Tekrar bir cocuk safligina donup dunyani tek pencereden gormek istiyorum.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Ashtanga Yoga


Yogaya olan ilgi dünyada ve Türkiye'de her geçen gün artıyor. Büyük şehirlerde açılan yoga merkezlerine yenileri eklenirken yoga akımı daha küçük şehirlere de nüfuz etmeye başlıyor. Öyle ki artık Diyanet İşleri Başkanlığı bile konu hakkında yorum yapma gereği duyuyor. Peki yoga Diyanet İşleri'nin bizi uyardığı gibi bir misyoner faaliyet mi yoksa bütün dünyayı peşinden sürüklemesinde başka bir hikmet mi var? Hadi gelin yogaya biraz daha yakından bakalım. Kuşkusuz hakkında binlerce sayfalık eserler yazılmış bir felsefeyi iki sayfada özetlemek mümkün değil. O nedenle biz şimdilik sadece yoganın doğuşu ve ashtanga yoga hakkında konuşalım.

Yoga Hindistan'da doğmuş çok eski bir uygulamadır. Orijinali sanskritçe olan kelimenin türkçe karşılığı birlik demek; bedenle ruhun, nefesle hareketlerin, bilinçle süper bilincin, ruhla yaratıcının birleşmesi. Tarihinin ne kadar eskiye dayandığı bilinmemekle beraber ilk defa Veda metinlerinde teknik bir terim olarak karşımıza çıkar. Hindistan'da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan M.Ö. 3000'li yıllara ait eserlerin bazılarında yoga duruşlarında tanrısal kişileri gösteren taş mühürlere rastlanmıştır. Yani tarihi kesin olarak bilinmese de en az 5000 senelik bir bilgi olduğunu söylemek abartmak olmayacaktır.

Patanjali adlı bir bilge M.S. 2. yüzyılda Yoga Sutraları yazmış ve yogaya dair en kapsamlı ilk yazılı eseri ortaya çıkarmıştır. 195 tane ayrı sutradan oluşan eser sekiz kollu ashtanga yoga'nın temelini oluşturmuştur. Amaç yoga uygulayıcısının (yoginin) bu sekiz adımı takip ederek aydınlanmaya ulaşmasıdır. Adımlardan ilki sosyal disiplini anlatan yama. Yama; ahimsa (şiddetsizllik), satya (doğruluk), asteya (çalmama), brahmacharya (namusluluk) ve aparigraha (arzulardan arınma) prensiplerini kapsar. Yani Patanjali der ki ilk kolda; kendin de dahil olmak üzere hiçbir canlıya karşı ne fiziksel, ne sözel ne de zihinsel şiddet uygulama. Her zaman dürüst ol, yalan söyleme, başkasına ait olan bir şeyi alma, cinsel arzularına gem vur, anlamlı ilişkiler yaşa ve arzularının esiri olma, aç gözlü bir şekilde ihtiyacından daha fazlasına sahip olmaya çalışma. İkinci kol olan niyama ise içsel disiplini anlatır. Der ki zihnini, bedenini ve ruhunu temiz tut (shoucha), sahip oldukların için şükret ve daima memnuniyet göster (santosha), tutumlu ol (tapas), kendi entellektüel, duygusal ve egosal süreçlerini incele, öğren (swadhyaya) ve kendini Tanrı'ya ada, Tanrı'ya teslim ol (ishwara pranidhana).

Üçüncü kol ise asanalar yani yoga duruşları. Bütün sutralar içinde kendisinden en az söz edilen kısım. Çevrenizde "yoga yapıyorum, yogaya gidiyorum" diyen birileri varsa bahsettikleri bu işte. Doğu felsefelerinde gördüğümüz fiziksel bedenimizin dışında bir de enerji bedenimiz olduğuna inanılır. Damarlarımızda kanın aktığı gibi enerji bedenimizde de enerjinin aktığı kanallar vardır ve bu kanallar çakra adını verdiğimiz merkezlerde toplanıp bedene tekrar dağılırlar. Asanalar da bu enerji kanallarını temizler, çakraları kuvvetlendirir. İşin tabi bir de modern tıbbın ölçebildiği kısmı var. Batıda hemen hemen her gün farklı doktorlar tarafından yazılmış yoganın sağlığa faydalarını anlatan yeni kitaplar çıkıyor. Ciddi tıp fakülteleri yoganın tedavi edici özelliğini kanıtlayan deneyler yapıyorlar. Birçok doktor omurga problemleri, hormonal sorunlar, adet düzensizlikleri, kas ve eklem rahatsızlıkları, artirit, fibromiyalji ve hatta kanser gibi birçok rahatsızlık için yogayı öneriyorlar. Doktor olmasak da konuyla ilgili yapılan birçok araştırmaya bir göz atmak, yogaya başladıktan sonra genel sağlık halleri düzelmiş kişilerle konuşmak bile yoganın dönüştürücü, yenileyici etkisini görmek için yeterli olacaktır.

Dördüncü kol ise yogilere nefes kontrolünü öğreten pranayama. Pranayama yoginin farkındalığını dış dünyadan kendi özüne, bedenden zihne doğru kaydırıyor. Yama ve niyamalar dünyadaki eylemler üzerine yoğunlaşıp, sevgiyi ve dünyaya hizmet etmeyi öğretirken, asanalar fiziksel bedeni kuvvetlendirip onu onurlandırmaya odaklanırken pranayama yogiye nefesle beraber iç huzuru yakalamayı öğretiyor. Yukarda bahsettiğimiz enerji kanallarını besleyip zenginleştiriyor.

Beşinci basamak olan pratyahara duyuları dış dünyadan içeriye yönlendirmeyi öğretiyor. Kişi gördüğü, duyduğu, kokladığı, dokunduğu, tattığı uyaranlardan uzaklaşıp arzu nesnelerinin kendisi üzerindeki gücünden bağımsızlaşıp kendi eylem ve düşünceleri üzerinde kontrol geliştiriyor. Yogi etrafında olup biten herşeyden haberdar ama onlardan etkilenmeden durmayı öğreniyor ki bu da daha derin bilinç düzeylerinde çalışma yapmasına olanak sağlıyor.

Altıncı ve yedinci basamaklar olan dhrana ve dhyana ise duyularını kontrol altına almayı başarmış bir yoginin odağını tek bir nesne üzerine getirerek ondan başka birşey düşünmeden zihnini kontrol altına almasından bahsediyor. Öyle ki bir süre sonra yogi evrensel bilinçle bağlantıya geçip derin bir gevşeme, genişleme ve sükunet hissi yaşıyor. Fiziksel, zihinsel ve duygusal bütün bağlardan uzaklaşıp, bütün herşeyin birbiriyle bağlantılı olduğunun hissedildiği, acıya ve neşeye karşı aynı kayıtsızlığın taşındığı tam mutluluk hali yakalanıyor. Bu da zaten son adım olan samadhiye götürüyor yogiyi. Yoginin evrenle bir olduğu muhteşem denge hali, aydınlanma.

Yoga bir din değil, bir felsefedir. Hinduizm’de varolan yeniden doğuş, karma gibi kavramları içerse de Hindulara özel değil, her dinden herkesin uygulayabileceği dönüştürücü bir felsefedir. Herkes yogada kendine ait bir şeyler bulabilir ve düzenli uygulandığında yoga herkes için sihrini konuşturacak ve uygulayıcıların hayat kalitesini artıracaktır.

2 Ekim 2011 Pazar

O Savasana, al beni gotur buralardan

Bu sabah Hari Om Yoga'da sevgili Uma'nin dersine girdik. Uzun bir aradan sonra ilk defa baska bir egitmenin dersine girebildim. Ders cok guzeldi, ekinoks nedeniyle uzun uzun surya namaskar (gunese selam) yaptik. Dersin devami da surya namaskar sarhosluguyla devam etti. Bayiliyorum bu yoga kafasina. Dar bir tunelden gecip buyulu bir dunyaya adim atan Alice gibi hissediyorum kendimi. Gordugum, dokundugum hersey sihirli. Varolusumuzun, ruhun sihri.

Dersin sonundaki savasana ve derin gevseme muhtesemdi. Once odayi dolduran herkesin olusturdugu kollektif enerji tarafindan sarilip sarmalanmanin yarattigi guven hissi geldi. Herkesin ayak parmaklarindan baslayarak adim adim gevsemesi. Butun haftanin yorgunlugunun bedeni terketmesi ve tuy gibi hafif olma hissi. Sanki ufak bir esintide havalanip ucacakmisiz gibi. Sonrasinda ruhun bedeni terkedip baska diyarlara yelken acmasi. Gelecekten gelen goruntuler ya da belki baska bir hayattan, paralel evrenden. Zaman lineer degilken, ayni anda farkli gerceklikler mumkunken gordugumun nereye ait oldugunu bilemiyorum. Zaten bir onemi de yok. Onemli olan gozlerimden yanagima dogru akan birkac damla yas. Sonsuz ve kosulsuz bir sevgi patlamasi. Bu deneyim icin sukretme hali. Bugun burda oldugum, bunlari deneyimledigim icin sukretme. Hayatin ta kendisine duydugum ask.

Sanki ben uzandim, gozlerimi kapadim ve birisi burnuma peri tozu ufledi. Hersey o kadar guzel, parlak ve huzur doluydu. Gozlerimi actigimda gordugum dunya kapadigimdakiyle ayni degildi. Ben gozlerimi kapadigimdaki ben degildim. Bu deneyim icin sukrediyorum.

Om shanti shanti shantiiiii

10 Eylül 2011 Cumartesi

Underwater Yoga

Surrounded by all creatures of the sea, all I hear is my own breath. Stillness and an overwhelming sense of freedom. Total bliss.



25 Ağustos 2011 Perşembe

Egom ve ben elele



Gecen hafta tatile ciktik dondugumuzden beri ustumuzden atamadigimiz yorgunluktan kurtulmak icin. Bunun icin de gidilebilecek en guzel yeri sectik, Hizir Kamp. Telefonlarin cekmedigi, televizyonun olmadigi, araba kullanmadigimiz, mis kokulu, temiz havali, her yaz kacip Istanbul'un hoyratca actigi yaralari sarsin diye kendimizi kollarina biraktigimiz uzaktaki evimiz Hizir Kamp.

Bu sefer sadece uc gun gecirebildik orada, ama o uc gun herhangi bir yerde gecirdigimiz uc haftaya bedeldi cunku Kaz Daglari'nda zaman duruyor. Ilik bir esinti esliginde yapilan sabah yogasi, dere kenarinda okunan kitaplar, suyun dibini gorebildigimiz, icilecek kadar berrak, uzerine yapraklar dusmus derede baliklarla beraber yuzmek, acik havada agaclarin altinda sevdicekle uyumak, gece gozlerini kaparken son ve sabah uyandiginda ilk gordugun seyin bir agac olmasi yine ne kadar sansli oldugumuzu ve yasamin ne kadar buyulu oldugunu gosterdi bir kez daha. Bir kez daha sukrettim burda aldigimiz her nefes icin.

Buz gibi derede agaclarin arasinda yuzerken seneler icinde ne kadar yol aldigimi dusundum. Hayatimi etkileyen en onemli olaylarin bir sekilde hep icinde olan bu ozel mekanda zihnim uctu gitti ve birbiri ardina gozumun onune gelen kareler ne kadar cok degistigimi gosterdi bana. Insanlik icin kucuk ama benim icin buyuk olan adimlar.

Herkesin digeri hakkinda bir fikri var. Digerini yeteri kadar tanimasa da onu icine oturtmaya calistigi bir kalip, ondan bekledigi belirli tepkiler var. Ornegin yoga dersleri verdigim, birkac workshop a katildigim icin benim aydinlanmis olmami bekliyorlar. Birseyin beni uzdugunu ya da ofkelendirdigini gorunce de aydinlanmadigimi farkedip hayalkirikligina ugradiklari gibi bana da "olmadigimi" ifade edecek laflar ediyorlar. Guluyorum, eski ben ofkelenirdi ama simdiki ben guluyor. Aydinlanmamis olabilirim ama sakinlestigim kesin :) Egomun hassas noktalarinin farkindayim, yillardir onu anlamak icin verdigim cabalar meyvelerini verdi. Artik kendisini cok iyi tanidigim icin nerde ciglik cigliga bagiracak bildigimden onu sakinlestirmenin, ehlilestirmenin yollarini buldum. Onu yok sayamam, o benim bir parcam. O yokmus gibi davrandigimda iyice kendini kaybedip zayif dustugum an saldiriyor bana. Ona sarilip, onun varligini kabul edip kendisine farkli birsey denemek istedigimi soyledigimde ciddiye alinan bir cocuk gibi sakinlesip susuyor bir kenarda. Sahi nedir herkesi bu kadar pesin fikirli olmaya iten? Aydinlanmak o kadar kolaydi madem neden hepimiz burdayiz? Samadhi ye ermek icin on senelik yoga deneyimi yeterli olsaydi Hindistan'in nufusu ciddi oranda duserdi. Neden iki ruhsal calismaya giden birinin hemen hayatindaki butun problemleri cozmesini bekliyoruz. Herkesin dolabinda sihirli bir degnek var da bir benimkinde mi yok? Spirituel piyango birilerine cikti da bize amorti mi kaldi?

Kendini degisime adamis birinin degismeme sansi yok. Sistem isteyen herkesin yardimina kosar. Degismek isteyen degisir. Bazisi sicrayarak daha az adimda ulasir gitmek istedigi yere, bazisi kaplumbaga adimlariyla yavas yavas. Bize dusmez yargilamak. Kimse kimseden ustun degil. Hep beraber ayni yerdeyiz, ayni havayi soluyoruz, ayni enerjiden etkileniyoruz. Birakalim artik birbirimizi elestirmeyi, yuruyelim kendi yolumuzda ve kendimize bakalim. Bir kere de karisimizdakinin pozitif yonlerine odaklanalim hep eksigi, yanlisi gormeye calismak yerine.

Degisiyorum, Haziran basindaki Labirent'te yakaladigim farkindalikla soyluyorum; icim rahat cunku elimden gelenin en iyisini yapiyorum ve biliyorum ki herkes de o an icin elinden gelenin en iyisini yapiyor. Bu sizin icin yeterli olmayabilir ama bu da sizin sorununuz, herkes kendi egosundan sorumlu;)

2 Ağustos 2011 Salı

Suyun altinda yoga


Bu haftasonu Bodrum'da dalistaydik. Mayis sonu Kas'ta brovemizi adiktan sonraki ilk dalisimizdi bu. Suyun altinda olmak, baliklarla beraber yuzmek, yeni seyler kesfetmek cok keyifliydi. Egitimden sonraki ilk dalisimiz oldugu ve yeni insanlarla daldigimiz icin biraz heyecanliydik gidis yolunda, teknede ekipmani kusanmaya basladigimiz an heyecan yerini coskuya birakti. Megersem sevdaliymisiz suyun altina. Suyun ustu degil altiymis olmak istedigimiz yer.

Yoga kalp atis ve nefes alma hizini yavaslattigi icin suyun altinda tuketilen hava miktari da azaliyor. Bu da suyun altinda daha fazla kalma sansi yarattigindan dalicilar icin onemli bir degisken. Biz de duzenli yoga yapiyor olmanin faydalarini gorduk. Hava kaynagimiz planlanandan cok daha uzun dayandigi icin suyun altinda hic planlamadigimiz bir aktivitenin icinde bulduk kendimizi; su alti yogasi. Bir yanda suyun icinde olmanin verdigi hafiflik hissi, bir yanda dalis ekipmanin yarattigi agirlik ve yine dengede kalma. Cesit cesit one egilmeden sonra bizi en cok zorlayan sey dhanurasana-yay hareketiydi. Sirtimizdaki ekipmana ragmen ayak bileklerini yakalayip sudaki akintiya gore saga sola salinmak cok ilginc bir deneyimdi. Suyun altinda konusmadan isaretlerle hareketleri tarif etmek ve puf noktalari gostermekse baska bir uzmanlik alaniymis. Bir sure sonra adapte olduk ve belimizdeki agirlik kemerini, sirtimizdaki tupu unutup yoganin donusturucu etkisine teslim ettik kendimizi.

20 dakikalik kisa seansimizin en can alici noktasiysa yarim lotusta suyun icinde suzulerek yaptigimiz meditasyondu. Asana pratigini takiben derslerde yaptigimiz derin gevsemelerde ya da evde kendi basimiza uyguladigimiz meditasyon seanslarinda yaratmaya calistigimiz ortamin icindeydik zaten. Sadece nefesimizin sesi, ve suyun icinde asili kalma hissi. Gozleri kapamaya da gerek yok cunku tek gordugumuz derin bir mavi ve arada sirada yanimizdan gecen merakli baliklar. Belki de hayatimda kendimi en cok ozgur hissettigim an oydu. Sadece ben ve deniz. Hicbirsey dusunmeden sadece nefes alip verdigim, zamansiz, mekansiz o "an"da asili kaldigim, bedenimden gectigim buyulu bir varolus hali. Kelime dagarcigimdaki hic bir kelimeyle, kavramla aciklayamayacagim hisler. Gozumu her kapadigimda beni tekrar icine alan ve hep orda oldugunu bildigim sukunet. Bu sabah evde ujjayi nefesi yaparken yine kendimi orda, denizin altinda buldum. Biliyorum ki denizin altinda gecirdigim o 20 dakikadan sonra asana ve pranayama pratigim de dalis maceram da sonsuza kadar degisti.

Yoganin hayatimin her alaninda bir yolunu bulup ortaya cikmasini cok seviyorum. Her gecen gun bunu daha iyi anliyorum; yoga hayatin ta kendisi, ne daha fazla ne daha eksik.

26 Temmuz 2011 Salı

Bir Istanbul kacamagi


Dun gece Nisantasi'ndaki dersim 21.30'a dogru bitti. Butun gunun yorgunlugunu benim de derse katilanlarla beraber uzerimden attigim guzel bir shavasanayla biten keyifli bir dersti. Kopruye girerken bir kez daha muhtesem Istanbul manzarasi buyuledi beni. Sehrin isiklari isil isil, kendi kosturmacasi icinde guzelliginden odun vermeyen Istanbul. Koprunun ustundeki tatli esintinin etkisiyle gozlerimi kapadim ve zaman zaman koprunun ustunden gecerken beni yakalayan ayni his yine cikiverdi ortaya; bu ruzgari alsam kanatlarimin altina ve ucsam suracikta. Dolmusun acik penceresinden suzulup bogazin ustunde geziniverdim kanatlarimla, Ortakoy'den Beylerbeyi'ne, bir kiyidan digerine. Denize degdi ayaklarim, sonra tekrar yukseldim. Istanbul'la kucuk bir kacamak kimseler gormeden, gecenin isiklarinin arasinda, kanatlarimin altinda ruzgar, saclarimin arasinda yildizlar. Sehrin karmasasina inat, olabildigince ozgur, olabildigince hafif.

Aklima daha o gun oglen can dostlarimdan biriyle yaptigim konusma geldi. Dondugumuzden beri Istanbul'da ne kadar yoruldugum, insanlarin ne kadar gergin ve asabi oldugu, bir yerden bir yere gitmenin ne kadar zor oldugu, Isvicre'de olmayi ozledigim gibi beyanatlar. Koprunun ustundeki o "an"i dunyanin baska hicbir yerinde yasamadigimi farkettim. Hep uctugum, kanatlarimin ciktigi o "an"lar Istanbul'da. Belki de bu ucma istegi beni hep geri cagiran.

"Bu sehirde sakin kalmak mumkun degil"e katilmiyorum. Bu sehirde sakin kalmak mumkun. Istanbul kendi kurallari olan cok asik oldugumuz bir sevgili gibi. Her daim kalbimizde, aklimizda. Onsuz olmuyor, cok ozleniyor. Ona teslim oldugunda daha sefkatli, onunla kavga ettiginde daha acimasiz. Gozlerimi kapatip kendimi Istanbul'un sevecen, sefkatli kollarina birakmak istiyorum. O benimle ne yapacagini bilir. Sevgililer arasindaki kucuk tartismalarsa guzel bir shavasana nin cozemeyecegi birsey degil ;)

15 Temmuz 2011 Cuma

Yogaya sukurler olsun


Olmuyor, plan yaparak olmuyor. Neyi hangi gun yapacagini en optimum sekilde planliyorsun ve senin disindaki etmenler (zaten hep oyle olur) nedeniyle planlar aksiyor. Benim gibi zaman konusunda hassas biri icin bu gecikmeler, aksamalar biraz (simdi biraz, eskiden cok fazlaydi :)) tatsiz olabiliyor. Ozellikle ev tasima esnasinda bu aksakliklar o kadar cok oluyor ki ya derin nefes alip gune devam edeceksin, guleceksin ya da sinir krizi gecirip saga sola bagirmaya baslayaksin.

Bugun yine buna benzer bir dizi olay ust uste geldi. Eve perde takmaya gelen adamin kullanacagi matkap icin uzatma kablosunu benden istemesi, bende olmadigi icin disari cikip aramasi, sonra getirdigi malzeme uygun olmadigi icin bir kez daha disari cikmasi da degil bahsettigim. Binbir ugras sonrasi bugun icin evimizin temizligine yardim edecek birini ayarladiktan sonra bu sabah sularin kesilmesinden bahsediyorum. Bundan daha iyi ayarlanmis bir tesaduf (!!!) olabilir mi? Biraz tadim kacti, cok kritik bir noktaya geldim. Akmayan cesmeye bakarken bir tercih yapmam gerektigini farkettim. Ilk tercih bagirmak, sinirlenmek, aglamak, delirmek (bircogumuzun farkinda olmadan sectigimiz bu oluyor genelde) ya da derin nefes alip elimden birsey gelmeyecegini farkederek oturmak. Neticede kesik suyu akitacak bir super gucum yok, varsa da ben farkinda degilim.

Ilk kaliba dusecek gibi oldugumda aklima derslerde hep soyledigim birsey geldi "Durusa teslim olun, durusla kavga etmeyin. Birakin bedeniniz durusa girsin. Zorlamayin, girebildigi kadar, esneyebildigi kadar esnesin." Gulmeye basladim tabi ki :) Yoga duruslari, dersleri de ayni hayatin kendisi gibi. Bedenin hazir degilken itersen, zorlarsan, ideal(!) durusu yakalamaya calisirsan kendini sakatlayabilirsin. Burda yine bir ince cizgi var tabi ki :) Bazen de durus zorlayici oluyor ama gelistirici bir zorlayicilik bu, sakatlayici degil. Beden ikisinin arasindaki farki biliyor zaten. Biz de bu zorlayici duruslar hemen bitsin istiyoruz, ofkelendiriyor bizi hissettigimiz zorlanma duygusu, hemen gecsin de bildigimiz, rahat oldugumuz duruslar gelsin istiyoruz. Ayni tavri hayatta da surduruyoruz. Zorlandigimiz anlar hemen gecsin, mutlu oldugumuz anlara gelelim. O bizi zorlayan yoga duruslarina zaman icinde beden, zihin alisiyor ve o duruslar artik bizi zorlamiyor. Boylece bir kademe daha ileri gidiyoruz. Hayatta da boyle zorlugun icinden gecerek bir kademe ileri gidiyoruz. Zorluklar her zaman var, olacak da. Onemli olan o zorluk karsisinda nasil tepki verdigimiz. Her zorluk karsisinda ofkelenip kendi frekansimizi dusurmek de bu zorlugun da digerleri gibi gececegini ve sonunda hicbir zorlugun kalmayacagini aklimizda tutarak sakin kalmak da birer secim. Hayatimiza yaptigimiz secimler yon veriyor. Yaptigimiz en ufacik secim bile bir yerleri etkiliyor.

Ben bu sabah sakin kalip sularin gelmesini beklemeyi sectim. Yarim saat sonra sular geldi ve evimiz planladigim gibi temizlendi :)) Hindularin en sevdigi tanrilardan biri olan ve her turlu guclugun ustesinden gelmeye yardim eden Ganesha, yeni baslangiclari ve aydinlanmayi simgeleyen lotus cicekleriyle beraber temiz temiz salonumuzda yerini aldi :) Bana sabri ve teslimiyeti ogreten yogaya sukranlarimi sunuyorum. Hari Om :)


29 Haziran 2011 Çarşamba

Aydinlanma mi dediniz?


Bu sabah ilk dersim 6.45'de basladi ve 8'de bitti. 10'daki ikinci dersime kadar Kalamis sahilde yurudum ve Bhagavadgita'dan bolumler okudum. Krisna'nin Prens Arjuna'ya aydinlanmak icin yoga yolunun takip edilmesi gerektigi, bunun icin de sankalpalar yani dunyevi dusuncelerden dogan arzularin birakilmasi gerektigini soyledigi bolumde yine icimden bir itiraz yukseldi :) Oyle her bilgiyi oldugu gibi alamam, illa kendi suzgecimden gecirmem lazim ya, burda da basladi yine tartisma.

Hindistan'da Godavari nehri'nin dogdugu kaynaga dogru tirmanirken yol ustunde agaclarin altinda ya da kucuk magaralarda oturmus sadhular gormustuk. Hic kipirdamadan butun zamanlarini orda meditasyon yaparak geciren, butun bedenlerini, yuzlerini bir tulle sarmis, dis dunyayla baglarini koparmis, aydinlanma pesindeki insanlar. Dis uyaranlar ortadan kayboldugunda tamamen iclerine ve yaradana donen, yuksek bilincle bir olma yolunda yuruyen insanlar. Ne aileleri var ne dostlari, butun hayatlari ormanda geciyor. Onlar icin en buyuk odul de meditasyonlari esnasinda yakaladiklari birlik duygusu. Tek amaclari var bu birlige tam olarak ulasip bedenlerini terketmek. Yanlarindan gecerken onlarin o dag basindaki sessiz, sakin yasantilariyla bizim Istanbul'daki gurultulu yasantilarimizin farkli ve ayni yonlerini dusundum.

Onceleri bir insanin kendini daga kapatip butun gunu sessiz gecirmesini anlayamiyordum. Sessizligin, duyularin tamamen iceri donmesinin gucunu sonradan kesfettim. O nedenle onlari anliyorum, aldiklari hazzi da tahmin edebiliyorum. Derdim onlarla degil. Derdim aydinlanmanin tek yolunun tum dunyevi zevklerden vazgecilmesi oldugunu, sevismenin sadece cocuk yapmak icin oldugunu, alkolden kesinlikle uzak kalinmasi gerektigini savunan yasakci zihniyetle.

Simdi gozunuzun onune bir Tanri bilinci getirin; 4 yasindaki cocugu bir lunaparka goturuyor. Ona diyor ki annene geri donebilmenin tek yolu burdaki oyuncaklarla oynamamak, aletlere binmemek. Cocuk ya cok keyifli zaman gecirecek ama annesini bir daha goremeyecek ya da lunaparkin icinden kos kos cikip annesine gidecek. Neden ikisinden birini secmesi gerektigini sordugunda da Tanri ona "cunku anneni gormen icin buyumen lazim" diyor. Cocuk da cocuk iste, eglenmek istiyor. Daliyor lunaparka ve annesini unutuyor. Unutuyor ama anne ozlemi hic bitmiyor, sadece neyi ozledigini bilmeden dolasip duruyor. Bize soylenen bu, dunyevi zevklerden cek elini etegini, kos anneye, ha yol biraz uzun ama yorulmadan kosarsan yetisirsin.

Bir de soyle bir Tanri bilinci dusunun; ayni cocugu lunaparka goturuyor. Diyor ki "Ben senin annenim, butun lunaparki seninle dolasacagim, Istedigin alete binebilirsin ama abartmadan, tadinda birakarak. Unutma ben senin hep yanindayim." Benim hissettigim, inandigim Tanri bu iste. Bizden bekledigi herseyi gorup dokunmamamiz degil, herseyden keyif alarak, herseyi dengede yasayarak buyumemiz. Buyudugumuzde bile lunaparka gidip gulup eglenmemiz. Onunla baglantimizi, onunla zaten bir oldugumuzu unutmadan neseyle, askla eglenmemiz.

Ben belki hicbir zaman dag basinda sessiz, sedasiz bir hayat yasayamayacagim, ama o dag basindaki adam da hicbir zaman sehirde kendi sessiz ormanini yaratmayi ogrenemeyecek. Artik kendinden farkli biriymis gibi gormedigin, icinde eridigin sevdiginle guzel bir kadeh sarap icip, goz goze sevistiginde yasadigin aydinlanma hissini yasayamayacak. Arkadaslarla kahkahalarla bezeli bir sohbetin yarattigi yukselme hissini tadamayacak. Iki yoga dersi arasi kedilerinle sarmas dolas uyumanin hazzini bilemeyecek. Yegeninin ilk adimlarini gordugundeki coskuyu anlamlandiramayacak. Butun bunlari yasarken buyumek istiyorum. Butun bunlarin bize sunulmasinin da bir sebebi olmali ve bu sebep bunlari geride birakip cekip gidebilmeyi ogrenmek olmamali. Herseyi yasamak ve dengede kalmak. Hep neseye, mutluluga, sevgiye dogru adimlar atmak. Bence asil maharet hayat bizi cekistirip dururken her koseden sevgide kalabilmek ve kahkahalarla gulebilmek. Attigimiz her kahkaha bizi Tanri'ya daha fazla yaklastiriyor.

Elimizdekiyle mutlu olmali ama elimizden alindiginda da kendimizi kahretmeyecek kadar bagimsiz olmaliyiz. Sahip olduklarimiz icin sukretmeli, ama giden gittiginde de yikilmamaliyiz. Yine dengede, hep dengede, neseyle, askla yurumeliyiz bu yolda. Biz gibi, olmasi gerektigi gibi, gulerek, severek.