17 Ekim 2011 Pazartesi

Ashtanga Yoga


Yogaya olan ilgi dünyada ve Türkiye'de her geçen gün artıyor. Büyük şehirlerde açılan yoga merkezlerine yenileri eklenirken yoga akımı daha küçük şehirlere de nüfuz etmeye başlıyor. Öyle ki artık Diyanet İşleri Başkanlığı bile konu hakkında yorum yapma gereği duyuyor. Peki yoga Diyanet İşleri'nin bizi uyardığı gibi bir misyoner faaliyet mi yoksa bütün dünyayı peşinden sürüklemesinde başka bir hikmet mi var? Hadi gelin yogaya biraz daha yakından bakalım. Kuşkusuz hakkında binlerce sayfalık eserler yazılmış bir felsefeyi iki sayfada özetlemek mümkün değil. O nedenle biz şimdilik sadece yoganın doğuşu ve ashtanga yoga hakkında konuşalım.

Yoga Hindistan'da doğmuş çok eski bir uygulamadır. Orijinali sanskritçe olan kelimenin türkçe karşılığı birlik demek; bedenle ruhun, nefesle hareketlerin, bilinçle süper bilincin, ruhla yaratıcının birleşmesi. Tarihinin ne kadar eskiye dayandığı bilinmemekle beraber ilk defa Veda metinlerinde teknik bir terim olarak karşımıza çıkar. Hindistan'da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan M.Ö. 3000'li yıllara ait eserlerin bazılarında yoga duruşlarında tanrısal kişileri gösteren taş mühürlere rastlanmıştır. Yani tarihi kesin olarak bilinmese de en az 5000 senelik bir bilgi olduğunu söylemek abartmak olmayacaktır.

Patanjali adlı bir bilge M.S. 2. yüzyılda Yoga Sutraları yazmış ve yogaya dair en kapsamlı ilk yazılı eseri ortaya çıkarmıştır. 195 tane ayrı sutradan oluşan eser sekiz kollu ashtanga yoga'nın temelini oluşturmuştur. Amaç yoga uygulayıcısının (yoginin) bu sekiz adımı takip ederek aydınlanmaya ulaşmasıdır. Adımlardan ilki sosyal disiplini anlatan yama. Yama; ahimsa (şiddetsizllik), satya (doğruluk), asteya (çalmama), brahmacharya (namusluluk) ve aparigraha (arzulardan arınma) prensiplerini kapsar. Yani Patanjali der ki ilk kolda; kendin de dahil olmak üzere hiçbir canlıya karşı ne fiziksel, ne sözel ne de zihinsel şiddet uygulama. Her zaman dürüst ol, yalan söyleme, başkasına ait olan bir şeyi alma, cinsel arzularına gem vur, anlamlı ilişkiler yaşa ve arzularının esiri olma, aç gözlü bir şekilde ihtiyacından daha fazlasına sahip olmaya çalışma. İkinci kol olan niyama ise içsel disiplini anlatır. Der ki zihnini, bedenini ve ruhunu temiz tut (shoucha), sahip oldukların için şükret ve daima memnuniyet göster (santosha), tutumlu ol (tapas), kendi entellektüel, duygusal ve egosal süreçlerini incele, öğren (swadhyaya) ve kendini Tanrı'ya ada, Tanrı'ya teslim ol (ishwara pranidhana).

Üçüncü kol ise asanalar yani yoga duruşları. Bütün sutralar içinde kendisinden en az söz edilen kısım. Çevrenizde "yoga yapıyorum, yogaya gidiyorum" diyen birileri varsa bahsettikleri bu işte. Doğu felsefelerinde gördüğümüz fiziksel bedenimizin dışında bir de enerji bedenimiz olduğuna inanılır. Damarlarımızda kanın aktığı gibi enerji bedenimizde de enerjinin aktığı kanallar vardır ve bu kanallar çakra adını verdiğimiz merkezlerde toplanıp bedene tekrar dağılırlar. Asanalar da bu enerji kanallarını temizler, çakraları kuvvetlendirir. İşin tabi bir de modern tıbbın ölçebildiği kısmı var. Batıda hemen hemen her gün farklı doktorlar tarafından yazılmış yoganın sağlığa faydalarını anlatan yeni kitaplar çıkıyor. Ciddi tıp fakülteleri yoganın tedavi edici özelliğini kanıtlayan deneyler yapıyorlar. Birçok doktor omurga problemleri, hormonal sorunlar, adet düzensizlikleri, kas ve eklem rahatsızlıkları, artirit, fibromiyalji ve hatta kanser gibi birçok rahatsızlık için yogayı öneriyorlar. Doktor olmasak da konuyla ilgili yapılan birçok araştırmaya bir göz atmak, yogaya başladıktan sonra genel sağlık halleri düzelmiş kişilerle konuşmak bile yoganın dönüştürücü, yenileyici etkisini görmek için yeterli olacaktır.

Dördüncü kol ise yogilere nefes kontrolünü öğreten pranayama. Pranayama yoginin farkındalığını dış dünyadan kendi özüne, bedenden zihne doğru kaydırıyor. Yama ve niyamalar dünyadaki eylemler üzerine yoğunlaşıp, sevgiyi ve dünyaya hizmet etmeyi öğretirken, asanalar fiziksel bedeni kuvvetlendirip onu onurlandırmaya odaklanırken pranayama yogiye nefesle beraber iç huzuru yakalamayı öğretiyor. Yukarda bahsettiğimiz enerji kanallarını besleyip zenginleştiriyor.

Beşinci basamak olan pratyahara duyuları dış dünyadan içeriye yönlendirmeyi öğretiyor. Kişi gördüğü, duyduğu, kokladığı, dokunduğu, tattığı uyaranlardan uzaklaşıp arzu nesnelerinin kendisi üzerindeki gücünden bağımsızlaşıp kendi eylem ve düşünceleri üzerinde kontrol geliştiriyor. Yogi etrafında olup biten herşeyden haberdar ama onlardan etkilenmeden durmayı öğreniyor ki bu da daha derin bilinç düzeylerinde çalışma yapmasına olanak sağlıyor.

Altıncı ve yedinci basamaklar olan dhrana ve dhyana ise duyularını kontrol altına almayı başarmış bir yoginin odağını tek bir nesne üzerine getirerek ondan başka birşey düşünmeden zihnini kontrol altına almasından bahsediyor. Öyle ki bir süre sonra yogi evrensel bilinçle bağlantıya geçip derin bir gevşeme, genişleme ve sükunet hissi yaşıyor. Fiziksel, zihinsel ve duygusal bütün bağlardan uzaklaşıp, bütün herşeyin birbiriyle bağlantılı olduğunun hissedildiği, acıya ve neşeye karşı aynı kayıtsızlığın taşındığı tam mutluluk hali yakalanıyor. Bu da zaten son adım olan samadhiye götürüyor yogiyi. Yoginin evrenle bir olduğu muhteşem denge hali, aydınlanma.

Yoga bir din değil, bir felsefedir. Hinduizm’de varolan yeniden doğuş, karma gibi kavramları içerse de Hindulara özel değil, her dinden herkesin uygulayabileceği dönüştürücü bir felsefedir. Herkes yogada kendine ait bir şeyler bulabilir ve düzenli uygulandığında yoga herkes için sihrini konuşturacak ve uygulayıcıların hayat kalitesini artıracaktır.

2 Ekim 2011 Pazar

O Savasana, al beni gotur buralardan

Bu sabah Hari Om Yoga'da sevgili Uma'nin dersine girdik. Uzun bir aradan sonra ilk defa baska bir egitmenin dersine girebildim. Ders cok guzeldi, ekinoks nedeniyle uzun uzun surya namaskar (gunese selam) yaptik. Dersin devami da surya namaskar sarhosluguyla devam etti. Bayiliyorum bu yoga kafasina. Dar bir tunelden gecip buyulu bir dunyaya adim atan Alice gibi hissediyorum kendimi. Gordugum, dokundugum hersey sihirli. Varolusumuzun, ruhun sihri.

Dersin sonundaki savasana ve derin gevseme muhtesemdi. Once odayi dolduran herkesin olusturdugu kollektif enerji tarafindan sarilip sarmalanmanin yarattigi guven hissi geldi. Herkesin ayak parmaklarindan baslayarak adim adim gevsemesi. Butun haftanin yorgunlugunun bedeni terketmesi ve tuy gibi hafif olma hissi. Sanki ufak bir esintide havalanip ucacakmisiz gibi. Sonrasinda ruhun bedeni terkedip baska diyarlara yelken acmasi. Gelecekten gelen goruntuler ya da belki baska bir hayattan, paralel evrenden. Zaman lineer degilken, ayni anda farkli gerceklikler mumkunken gordugumun nereye ait oldugunu bilemiyorum. Zaten bir onemi de yok. Onemli olan gozlerimden yanagima dogru akan birkac damla yas. Sonsuz ve kosulsuz bir sevgi patlamasi. Bu deneyim icin sukretme hali. Bugun burda oldugum, bunlari deneyimledigim icin sukretme. Hayatin ta kendisine duydugum ask.

Sanki ben uzandim, gozlerimi kapadim ve birisi burnuma peri tozu ufledi. Hersey o kadar guzel, parlak ve huzur doluydu. Gozlerimi actigimda gordugum dunya kapadigimdakiyle ayni degildi. Ben gozlerimi kapadigimdaki ben degildim. Bu deneyim icin sukrediyorum.

Om shanti shanti shantiiiii