26 Ağustos 2012 Pazar

Sessizlik ve mutlak huzur

Sanki bir camasir makinesinin icinde ordan oraya savruluyorum. Ruh halim degisken, bir gun dunyanin en mutlu insaniyken diger gun aciklayamadigim bir huzun. Burasi bildigim bir alan degil, ilk defa ayak bastigim bir yerdeyim. Ne bedenim bildigim gibi, ne zihnim, ne de duygularim. Kabul ediyorum, kendimi, herseyi oldugu gibi kabul ediyorum. Biliyorum ki bu da bu yolculugun bir parcasi. Gulumsuyorum. Dolmus sirasinda onume gecen biri yuzunden delirip 5 dakika sonra sakinlesiyorum. Delirdigim icin utanip kendimi yargilamiyorum. Matruska bebekleri gibi surekli yeni bir ben cikiyor icimden. Sasiriyorum ama kabul ediyorum. Iceri donuyorum sonra, bakiyorum neymis sebebi o delirmenin. Karsimdaki bana cok buyuk bir haksizlik yapmis olsa da, benim "hatam" olmasa da o tepki benden cikti, benimle ilgili. Her adimda kendimi anlamaya calisiyorum. Zorlamadan, o an ne kadarina hazirsam. Sik sik meditasyon yapiyorum. Oyle mumlar, tutsuler falan gelmesin akla. Her nerdeysem, her ne sekildeysem kapativeriyorum gozlerimi ve derin nefesler aliyorum. Cok sevgili hocamin dedigi gibi "aldigim her nefesin beni biraz daha derine goturmesine izin veriyorum." Butun katlarimdan geciveriyorum teker teker, aci da, huzun de, sevinc de orda, kendime dair, ben oldugunu sandigim hersey orda. Yargilamadan izliyorum. Sonrasinda o zihnin sustugu artik bedenimi hissetmedigim yere geliyorum. Herseyin durdugu, buyuk resmi gorup kucuk resimde ne kadar boguldugumu hatirlayip kendime guldugum yere. Sanilanin, varsayilanin, ben oldugunu dusundugum herseyin otesindeki "ben"e. Sessizlik ve mutlak huzur hali. Tamamen ozgurum.
Belki yine yolumu kaybedecegim, belki yine tokezleyip dusecegim ama onemi yok. Artik eve donus yolunu biliyorum. Bu yolculuk icin sukrediyorum ve heyecanlaniyorum ogreneceklerim icin.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Anın getirdiği özgürlük


Özgürlük; üzerine şiirler yazılan, şarkılar bestelenen, uğruna savaşlar verilen özgürlük. Olmazsa olmaz dediğimiz, herkes için ama en çok kendimiz için istediğimiz özgürlük. Peki nedir özgürlük? Seçim yapabilmek mi? Bu hayatta istediklerimizi seçip, istemediklerimizi seçmemek mi? Seçtiklerimizi yapıp seçmediklerimizden uzak durmak mı? Yoksa bunların ötesinde daha derin bir kavram mı? Ya da siz bir adım öteye gitmeye ne dersiniz?
Ne kadar özgürüz peki? Kimimiz sevmediğimiz işlere mahkum, kimimiz ilişkilerimizde çıkmaz sokakta, kimimiz korkularımızla ördüğümüz duvarların arkasında hapis. Sanki iş değiştirsek, bu ilişkiden çıksak herşey değişecek.  Seçimler yapıyoruz yaptığımız seçimlerin bizi mutlu edeceğini umarak. Sihirli değneği dışarda arıyoruz. Birileri bizi özgür bıraksın da kendimizi bulalım. Acaba özgürlük dışardan bize verilen birşey değil de hücrelerimizde hissetmemiz gereken bir hal olabilir mi?
Seçim hakkımız olsun elbet. Kendi doğrumuzu konuşalım ve kendi doğrumuz çizgisinde hareket edelim. Bize uymayan, içimizi titretmeyen hiçbirşeye zorlanmayalım. Eşimizi, işimizi, yaşayacağımız yeri, yiyeceğimizi, içeceğimizi, kitabımızı, arkadaşımızı biz seçelim. Bize uymayanı seçmeyelim, bize birşey dayatılmasın, kimse bizi birşeye zorlamasın. Konuşmak istediğimizde sadece konuşmak istediğimiz için konuşalım ve söylemek istediklerimizi söyleyelim sadece. İnsana yakışır bir şekilde yaşayalım.
Bazen de kendi korkularımız elimizi kolumuzu bağlayan, atmak istediğimiz adımları atmaktan vazgeçiren. Başaramama, yetersiz olma, beğenilmeme, sevilmeme korkularımız bizi kendi özümüzden uzaklaştırıp ellerimizi kollarımızı bağlayan. O korkuları şifalandıralım teker teker, kendi merkezimizde kalalım etkilenmeden. Her içimizden geçen niyet, ağzımızdan çıkan her laf, her duygumuz bir eyleme dönüyor. Eylemlerimiz yaşadığımız gerçekliği oluşturuyor. Günün sonunda aslında kendi yarattığımız gerçekliklerde yaşıyoruz. O yüzden aklımızdan geçen her düşünceye, ağzımızdan çıkan her lafa dikkat edelim.
Bazen de hayat beklediğimiz, planladığımız gibi ilerlemiyor. Tercih etmediğimiz, seçmediğimiz hayatların, olayların içinde buluyoruz kendimizi. O zaman hayal kırıklığına uğruyoruz, öfkeleniyoruz, üzülüyoruz, en kötüsü kendimizi kapana kısılmış hissediyoruz. Dışardan özgür görünen ama görünmeyen duvarların içine hapsolmuş hayatlar. Bu duvarları yıkmanın bir yolu olmalı.
Ünlü yogik metin Bhagavad Gita karma yogadan bahseder. Karma yoga bencil olmayan eylem (selfless act) demektir. Attığımız her adımın, ağzımızdan çıkan her sözün ardından bir karşılık bekliyoruz. Çoğu zaman birine yardım ettiğimizde bile takdir edilmek için yardım ediyoruz, sevilmek için birilerine iyi davranıyoruz, daha iyi bir hayat için çalışıyoruz. Her hareketimize eklenmiş beklentilerimiz var. Beklentilerimiz karşılanmadığında hayal kırıklığına uğruyoruz. Bu hayal kırıklığı, beklentiler davranışlarımızı yönlendiriyor. Özgür olduğumuzu sanıyoruz ama beklentilerimiz karşılansın diye atılan adımlar ne kadar özgürce verilen kararlar olabilir ki. Kendi doğrunuzu konuştuğunuzda onaylanmayacağınızı bilirseniz ve onaylanma, sevilme ihtiyacınız çok yüksekse kendi söylemek istediğinizi değil karşınızdakinin duymak istediğini söylersiniz. İşte karma yoga diyor ki beklentilerinden sıyrıl, kendin için birşeyler bekleyerek eylemde bulunma. O kısır döngüden çık ki özgür olabilesin, kendi özüne ulaşıp özgür kalabilesin. O zaman etrafındaki olaylar sana hiç dokunmayacak. Olaylar ne kadar farklı şekillerde gelişirse gelişsin sen kendi merkezinde kalıp kendi özüne ineceksin. O zaman kendini kapana kısılmış, görünmez duvarlarla hapsedilmiş hissetmeyeceksin. Dışarda ne olursa olsun seni etkilemeyecek. Seçimlerimizle varoluyoruz. Seçim yapmak bir özgürlük ama asıl özgürlük önümüze ne gelirse gelsin yine kendimiz olarak kalabilmek. Sonuçlardan bağımsız kendi gücümüzde kalabilmek.

Gösterilen çaba gelecek odaklı olmasın. Her ne yapıyorsak sadece o an için yapalım. Spor yapıyorsak bir ay sonra güzel ve sağlıklı bir bedene sahip olmak için değil tam o an yaptığımız işten keyif almak için yapalım. Anda kalıp o an yaptığımız işin içinde eriyelim. Nehir denize doğru akarken doğru akmalıyım, diğer nehirleri geçmeliyim diye düşünmüyor. Sadece akıyor o an nasıl akması gerekiyorsa. Kendi hızında. Arslan dünün, yarının avını düşünmüyor. O an ne yapılması gerekiyorsa yapıyor. Kendine acımıyor, avına acımıyor. Akışın içinde eriyip gidiyor. Çocuklar oyun oynarken o akşamın ödevini, dün annelerinin söylediklerini düşünmüyor, sadece oyun oynuyorlar. Buna yogada eyleme geçmeden eylemde bulunma, eylemsiz eylem deniyor. Yarın terfi almak için bu projeyi bitirmek değil, bu projede çalışırken sadece bu projede çalışmak için çalışmak ve bu proje için elimizden gelenin en iyisini yapmak.
Bütün bu kalıplardan kurtulmak için zihinden özgürleşmek gerekiyor önce. Hintli mistik Osho’nun dediği gibi sadece zihinsiz insan özgürdür çünkü zihinsiz insan hesaplara girmez, bu anı yarın için feda etmez. Emeklilik günlerinin hayalini kurarak çalıştığımızda hayatı kaçırıyoruz. Zihin hep yarındayken o yarın hiç gelmiyor. Yarına geldiğimizde önümüzde odaklanacak başka bir yarın oluyor. Hiç bir zaman mutlu olmuyoruz. Oysa ki anahtar tam şu anda kalabilmek.
Özgürlük seçim yapmak değil, tam tersi seçim yapmadan da mutlu olabilmek. Hayatın bize sunduğuyla mutlu olabilmek. Şartlardan bağımsız kendi içimizde dengede kalabilmek. Çocuklar gibi dünü, yarını unutup sadece içinde bulunduğumuz anda kalabilmek.