14 Haziran 2012 Perşembe

Bir yoga aşramında günler


Siz hiç sabahın 5'inde bir Hint köyünde yoga yapmak için kalktınız mı? Elektrik olmadığı için ne giydiğinizi görmeden kapıdan dışarı çıkıp, zehirli yılanlara basmamak için elinizde fenerle yürüdünüz mü? Sabahın soğuğunda elinizde matınızla yoga salonuna yürürken, parlayan venüsü görmek için başınızı kaldırdınız mı? 40 kişi hep bir ağızdan mantra okuyup ardından iki saat asana pratiği yaptınız mı? Bedeninizin yavaş yavaş uyandığını, sizi yeni güne hazırladığını, zihnin uyandığı halde sessiz kalmayı seçtiğini hissettiniz mi? O iki saatin göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğini, o iki saat boyunca hiç saate bakmadığınızı, çünkü o iki saat boyunca anda kaldığınızı, bundan sonra olacakları ya da dün olanları düşünmediğinizi, sadece o anda ama tam da o anda olduğunuzu farkettiniz mi? Asana pratiği bittikten sonra salondan çıktığınızda köyün yeni uyandığını, güneşin pirinç tarlaları üstünde süzülürken ne kadar da güzel olduğunu, ve sizin de doğayla uyum içinde hareket ettiğinizi, artık yürümediğinizi ama süzüldüğünüzü gördünüz mü? Aldığınız her nefes sizi canlandırır, bedeninize dolan pranayı hissetmeye başlarsınız, garip bir sarhoşluk halidir bu, kendinizi gülümsemekten alıkoyamazsınız ve etrafınızda baktığınız herşeydeki, varoluştaki sihri görürsünüz ve aldığınız her nefes için, o anın bir parçası olduğunuz için şükretmeye başlarsınız, tamamen özgürsünüzdür. Geriye ne endişe kalır, ne korku, ne keder, bunların hepsinin yerini kabullenme alır. Geleni olduğu gibi kabul etme, olanla akma kaynağa doğru.
Şehrin gürültüsünden uzakta masmavi gökyüzünün altında yazın muson yağmurlarıyla beraber zümrüt yeşiline boyanan, kışın kahverengiyle yeşilin dansettiği, etrafı dağlarla çevrili bir arazi üzerine kurulmuş basit, tek katlı, küçük yapılar düşünün. Ön tarafında pirinç tarlaları, arkasında bir tepe ve Hindistan kırsalına özgü zehirli yılanlar, inekler, fareler ve bunlarla yaşamayı öğrenmiş insanlar. Bunlara ek olarak yoga bilgisini derinleştirmek için dünyanın dört bir yanından gelen ve özellikle Hindistan’a ilk ziyaretiyse hem büyülenip hem zorlanan farkli din, dil ve kültürlerden öğrenciler. İşte burası Bihar Yoga Okulu’na bağlı Yoga Vidya Gurukul aşramı.
Hindistan geniş cografyasının dört bir yanına dağılmış tapınakları, öğretileri, mistikleriyle batılı maceraperestlerin ruhani yolculuklarında en çok ziyaret ettiği adreslerden biri. Yıllar yılı batının doğu mistisizmini keşfiyle modern yaşamda mutsuz olan yığınlar Hindistan’a doğru yola çıkmış. Kimisi orda bir gurunun peşine takılmış hayatı değişmiş, kimisi bir aşramda yıllarca kalmış, kimisi dağlarda, mağaralardaki mistiklerle yaşamış. Bu yolculuk bugün de devam ediyor. Her sene binlerce batılı öğrenci Hindistan’da yoga eğitimi için aşramların kapısını çalıyor.
Aşram bir gurunun yaşadığı ve öğrencilerine öğrettiği, münzevi bir hayat sürdürülen bir mekan. Guru ise öğrencilerine spiritüel rehberlik eden bir öğretmen. Her aşramın farklılık gösteren yönleri olduğuna eminim ama sanıyorum benzerlikler farklılıklardan fazladır.
Hindistan’da şehirler kalabalık, gürültülü ve dağınık. Bunun üstüne bir de hava ve çevre kirliliğinden bolca nasibini aldığı için aşramlar genelde şehir dışlarında, kırsal alanlarda kurulmuş. Öğrenciler dış uyaranların etkisinden kurtulup daha kolay içsel yolculuklarını yapabilsinler diye. Yoga Vidya Gurukul da Nashik şehrinin dışında Talwade köyünde kurulmuş. Yakınlarında Hindistan’ın en önemli 12 Shiva tapınağından birine ev sahipliği yapan Trimbak köyü var. Trimbak hacılarla dolup taşıyor. Bazı günler aşramda dışarda otururken esen rüzgarla beraber Trimbak’daki duaların sesleri duyuluyor.
Saat 5’de gökyüzünde venüsle başlayan gün sabahki asana pratiğinin ardından karma yoga saatiyle devam ediyor. Bir saat boyunca öğrenciler o gün kendilerine verilen görev kapsamında ya mutfakta çalışıyorlar ya aşramı temizliyorlar ya da bireysel yeteneklerine göre değişen çeşitli işler yapıyorlar. Ardından günün ilk öğünü, ayurvedik prensiplere göre hazırlanmış kahvaltı zamanı. Kahvaltıdan sonra yoga felsefesinin anlatıldığı dersler başlıyor. Bu derslerden sonra öğle yemeği, öğlen tatili ve arkasından biraz daha teorik ders. Teorik derslerden sonra bir kez daha asana çalışması yapılıyor. Güneş batarken akşamki mantra seansı başlıyor. Mantralar bir melodi eşliğinde söylenen değişimi sağlayabilecek güce sahip dini şiirlerdir. Tek heceden oluşabileceği gibi daha uzun da olabilir. Mantra seansının ardından akşam yemeği yeniyor. Aşramda gün erken bitiyor, ışıklar akşam 10’da sönüyor.
Aşram yaşamı hem çok güzel, hem çok zor. Bütün konfor alanından uzakta geçirilen günler. Duştan sıcak suyun akmadığı, internetin olmadığı, alışılan ev temizliğinden uzakta, farelerle ve zehirli yılanlarla iç içe kişinin kendisiyle geçirdiği günler. O zaman anlıyor insan hayatındaki maddelere, kişilere ne kadar çok bağlandığını ve aslında bunların özgürlüğünü ne kadar kısıtladığını, mutluluğunu şarta bağladığını. Orda bir tercih yapıyor insan ve büyümek için bir adım atıyor ya da Hindistan’dan ve bu deneyimden nefret edip evine dönüyor. Orda kalanlar bedenleri arınmış, güçlenmiş ve esnekleşmiş, zihinleri biraz daha sessizleşmiş ve kendileriyle ilgili yeni birşeyler keşfetmiş olarak dönüyorlar evlerine. Orda edinilen deneyim hayat boyunca kalıyor bedende, ruhta. Birgün bir başka yerde duyulan bir koku, bir ses, göze çarpan bir renk ya da yoga matının üzerindeki herhangi bir an binlerce kilometre öteye götürüveriyor insanı. Hindistan yer ediyor kişide bir ömür çıkmamacasına.