13 Eylül 2010 Pazartesi

Su gibi

Serin bir Lausanne sabahı farkına vardım ki gerçek anlamda akışta kalmayı pek beceremiyoruz. İstiyoruz ki herşey kendi planlarımız doğrultusunda gerçekleşsin. Biz isteyelim, sistem anında versin, fazla beklemeyelim. Hata paylarına izin var tabi ama yine bizim çizdiğimiz limitler içinde.

Oysa sistem öyle işlemiyor. Bize bir ders verilecekse, bu yolun sonu tekamülse biraz limitlerimizin zorlanması lazım. Herşey yolundayken, herşey sadece ve sadece bizim tahmin ettiğimiz ölçüde saparken akışta kalmak çok kolay. Esas maharet dünya tepetaklak olmuş, ellerimiz kollarımız bağlı beklerken akışta kalıp sisteme güvenmekte. Dışarda fırtınalar koparken içimizdeki sessiz limana sığınabildiğimiz, sükunetimizi, huzurumuzu koruyabildiğimiz ölçüde gelişiyoruz.

O kadar kolay değil belki bunu yapmak, her zaman becerebildiğimiz söylenemez. Yine de sisteme güveniyorum. Ben niyet ettikten sonra sistem de bana yardım etmek için elinden geleni yapacaktır, biliyorum :) Biliyorum ki su nereye akacaksa akacak, mücadele ettiğimde yorulduğumla kalacağım, o su beni yine nereye götürecekse götürecek. Madem istikamet belli, neden direnip yoruluyorum ki, kendimi akıntıya bırakıp, manzarayı izleyerek yolculuktan zevk almak varken.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Tayland'dan masaj izlenimleri


Temmuz başında Tayland'a iki haftalık bir yolculuk yaptık. Bu güzel ülkeyle ilgili izlenimlerimden sadece masajla ilgili olanları paylaşmak istedim ben de.
Tayland'da klasik tay masajı eski zamanlardan beri çok sık kullanılan bir şifalandırma yöntemi. Öyle ki başkent Bangkok'taki en büyük tapınaklardan olan Wat Po'da eski bir masaj okulu var. Masaj okulu derken içerde öğrencilerin olduğu ders verilen bir yerden bahsetmiyorum, duvarlarında tay masajını anlatan figürlerin olduğu bir odacık aslında burası. Masaj esnasında kullanılan meridyenleri (enerji kanalları), bası noktalarını gösteren detaylı figürler bunlar. Yanlarında da figürleri açıklayan yazılar var. Eskiden masajı öğrenmek isteyenler gelip duvardaki yazılardan ve resimlerden öğrenirlermiş. Biz de hazır oraya kadar gitmişken bu okula bağlı olan terapistlerden masaj alalım dedik. Turist olduğumuz için mi yoksa terapistler kendilerini çok yormak istemediklerinden midir bilmem ama çok yumuşak bir masaj aldık, öyle ki terapistin vücuduma dokunduğunu gözlerimle görmesem yapılan masajı hissetmeyecektim. Yine de üstüne güzel bir uyku çekip dinlendik.
İlerleyen günlerde yine Bangkok'un Patpong bölgesinde dolaşırken bir masaj merkezine rastladık. Patpong Bangkok'un gece hayatıyla ve "lady boy" şovlarıyla ünlü bir bölgesi. Durum böyle olunca ciddi masaj merkezleri içerinin görülmesini sağlamak için dış cephelerini boydan boya cam yapıyorlar. Dayanamadık ve içeri girdik. Üç kişi aynı anda bize bir saat boyunca hem ayak, hem de baş masajı yaptı. Şimdiye kadar aldığım en güzel masajlardan biriydi. Dışarı yenilenmiş, dinlenmiş ve her bakışından huzur akan insanlar olarak çıktık :) Hayat böyle birşey, bazısı Patpong'da bambaşka dünyalara adım atarken biz de masajdaki huzuru yaşadık.
Bangkok'u terkedip Phi Phi adasına gittiğimizde hala masaja doymamıştık. Gerçi masaj düşkünlerinin masaja doyması gibi bir hal görmedim ben, biz de o doymayan düşkünlerden olarak otelin spasında da bir deneme yapmaya karar verdik. Aldığımız masajı kelimelere dökmek isterdim ama rivayete göre masaj esnasında o kadar derin uyumuşum ki horlamaya yakın sesler çıkarmışım ve terapist beni uyandırmakta güçlük çekmiş. Teselli olur mu bilmem ama uyumadan önce aklımdan geçen tek şey o an cennette olduğumdu. Yine sinirleri alınmış, huşu içindeki insanlar olarak odamıza döndük.
Bu güzel deneyimden sonra ben son kez tay masajı denemek istedim. Bangkok'ta yaptırdığım masaj ne kadar yumuşaktıysa bu da o kadar sertti. Bir ara ayak bileğimden öyle sesler geldi ki eklemlerimin zedelendiğinden hem terapist hem de ben emindik. Neyse ki kazasız belasız atlattım. Farkettim ki Tayland'da her aldığın tay masajı iyi olacak diye bir kural yok. Tayland'ın esas masaj merkezi Chiang Mai'ymiş. Orda bütün ülkenin en iyi masaj okulları varmış. Bir sonraki Tayland ziyaretine Chiang Mai'de başlamaya karar verdik.
İlgilenenler için son bir not; Tayland'da lüks oteller dışındaki merkezlerde masaj çok uygun fiyatlı. Lüks otellerdeki fiyatlarsa İstanbul'daki spa fiyatlarıyla aynı.
Masaj kültürün o kadar içinde ki her bölgede küçük küçük masaj merkezleri bulmak mümkün. Eğer yolunuz Tayland'a düşerse mutlaka bu küçük yerlerde denemeler yapın. Belki de Hindistan dışında dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uygun fiyatlı masaj yaptıramazsınız.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Akupresür mucizesi


Çinliler 5,000 sene önce bedendeki belirli noktalara baskı yapıldığında noktanın bulunduğu bölgedeki ağrının geçtiğini ve ayrıca diğer bölgelerin de daha sağlıklı bir hale geldiğini farketmişler. İşte akupresürün ortaya çıkışı da böyle olmuş. Akupresür noktaları ya da anahtar noktalar adı verilen bu noktalara basıldığında kaslardaki gerilim atılıyor, ağrı kesici nörokimyasallar olan endorfin salgılanması ve kan dolaşımı artıyor. Bunun sonucunda ağrı ortadan kalkıyor, kan dolaşımının artmasıyla oksijen miktarı da arttığından kaslar gevşiyor, toksinler vücuttan uzaklaştırılıyor ve iyileşme hızlanıyor. Akupresür akupunkturla aynı noktalar üzerinde çalışıyor. Akupresürden sonra geliştirilen akupunkturda iğne kullanılırken akupresürde sadece parmak ve el baskıları kullanılıyor.

Akupresür noktaları deri üstünde bulunan biyoelektrik dürtülere karşı hassas ve onları kolayca iletebilen noktalardır. Doğu kültürlerinde her varlığın bir enerji bedeni de olduğuna inanılır. Bu enerji bedeni ve fiziksel beden birbirinden etkilenen, birbirini tamamlayan bedenlerdir. Fiziksel bedendeki kan dolaşımını sağlayan damarlar gibi enerji bedeninde de chi/ki enerjisini taşıyan meridyen adı verilen kanallar olduğu söylenir. İşte akupresür noktalarının bu meridyenlerin birleşme yerlerinde olduğu düşünülür. Akupresürle aynı zamanda merdiyenlerdeki enerji blokajları çözülerek kişide rahatlama ve iyileşme sağlanır. Batıda bilim adamları kullandıkları hassas teknolojiyle bedenlerimizdeki bu sistemin varlığını ispatlamış görünüyorlar.

Doğru bası tekniklerini ve anahtar noktaları öğrendikten sonra evde kendi kendinize de kolayca uygulayabileceğiniz bu teknikle artirit ağrıları, regl ağrıları, boyun ve bel ağrıları, baş ağrıları, diş ağrıları ve hatta akşamdan kalma durumu gibi birçok rahatsızlığı ortadan kaldırmak mümkün. Hiç şüphesiz akupresür modern tıbbın ya da doktor ziyaretlerinin yerini tutmuyor ama tamamlayıcı özelliğiyle kronik sorunların tedavisinda çok yardımcı oluyor.

Aslında bu hepimizin içgüdüsel olarak yaptığı birşey; ağrıyan yere elimizi koymak, o bölgeyi ovmak, oraya zaman zaman baskı uygulamak. Yani bu bilgi aslında bedenin kendisinde var. Kan ve biyoelektrik enerji vücudumuzda düzgün bir şekilde dolaştığında sağlıklı, uyumlu bir bedene sahip oluyoruz. Bunu sağlamak için de her zaman ilaç kullanmamıza gerek yok. Ciddi bir rahatsızlığınız yokken ağrı kesici kullanmak yerine kendi bedeninizi kendi sahip olduğu güçle tedavi etmek istemez misiniz?

16 Mart 2010 Salı

Hayatla beraber akmak koşmadan

Dünyanın en güzel şehri belki İstanbul ama yaşamasını bilene. Güneşli bir bahar sabahı boğazda kahvaltı yapmanın keyfi belki de hiçbirşeyde yok. Haftasonları Asmalımescit'te dostlarla rakı içmenin coşkusu belki bir başka yerde yaşanmıyor. Köprüden geçerken her iki kıtanın arasında havada olup ışıl ışıl eski, yeni yapıları izlemek bile insanı heyecanlandırıyor.

Bu güzelliğin bedeli de büyük maalesef. Çok çalışıyoruz hepimiz masraflarımızı çıkarmak için. Saatlerimiz trafikte geçiyor. Sürekli bir yerden bir yere yetişme telaşındayız. Hafta içleri geç saatlere kadar çalışıp haftasonuna herşeyi sığdırmaya çalışıyoruz. Bir süre sonra ağır bir yorgunluk çökünce üzerimize anlıyoruz nasıl bir koşturmacanın içerisinde olduğumuzu.

Sırt ve bel ağrılarımız başlıyor, bazen o ağrılar kollara vuruyor, bazılarımız daimi baş ağrılarından muzdaripler, kimisi bitmek bilmeyen cilt sorunlarıyla uğraşıyor. "Kendime ayıracak vaktim yok" diye ortada gezinen insanların mekanı koca bir şehir.

Neden kendimize vakit ayırmıyoruz, neden kendimizi ödüllendirmiyoruz? Hani o çalıştığımız işler sadece para kazanmak için yaptığımız şeylerdi, ne zaman bizim önümüze geçtiler? Ne zaman durup soluklanmayı düşünüyoruz, hastalanınca mı zoraki uzanıp uyuyacağız?

Artık koşmasak, istediğimiz hızda ilerlesek, bütün programları 2 günde yetiştirmeye çalışmasak, hayatımız işimizden ibaretmiş gibi davramayı bıraksak ta kendimizin kıymetini bilsek? Biraz dinlensek, yavaş yavaş aksak hayatla beraber yarışmadan, ruhumuzun ve bedenimizin kıymetini bilsek. Güzel olmaz mıydı? Yeniden doğmak istemez misiniz?

2 Mart 2010 Salı

İçimizden Gelen Değişim


Sürekli hayatımızı değiştirmekten bahsediyoruz. İşimizi, arabamızı, evimizi, belki yaşadığımız şehri, ülkeyi, bazen sevgilimizi, kıyafetlerimizi, mutfağımızı, kimi zaman da arkadaşlarımızı. Mutlu olmak için kendimize şartlar koyuyoruz; bir sevgilim olursa benden mutlusu yok, daha çok kazanacağım bir işe geçersem bütün sorunlarım ortadan kalkacak, birkaç kilo versem kendimi çok iyi hissedeceğim, bu ülkeden çok sıkıldım, yeni bir yere taşınırsam hayatım bambaşka olacak. Evet tebdil-i mekanda ferahlık vardır ama kendinizi de gittiğiniz yere götürdüğünüz müddetçe gittiğiniz yer geldiğiniz yere benzeyecek.


Hiç durmadan cevapları dışarda arıyoruz. Etrafımızı değiştirirsek mutlu olacağımızı sanırken asıl değişimin içerden gelmesi gerektiğini unutuyoruz. Yeni başlangıçlar için kapı kapı dolaşıyoruz, oysa ki çalmamız gereken tek kapı kendi kapımız. Yıllar yılı biriktirdiklerimiz heybemizi bu kadar ağırlaştırmışken nasıl istediğimiz hafif yolculuğu yapabiliriz ki...

Önce kendi katmanlarımıza inelim birer birer; önce kendi yaralarımızı saralım, affedelim geçmişi, önce kendi enerjimizi dönüştürelim. Ondan sonra zaten içinde bulunduğumuz gerçeklik ister istemez değişecek. Bir bakalım bizi ayaklarımızdan tutan, ileri adım atmamızı engelleyen ne. Bunların cevabını kimse veremez size, bütün cevaplar zaten sizde. Sadece kendinizi dinlemeyi öğrenmeniz gerekiyor.


Hayatınızda küçük değişiklikler yapmaya başlayın. Yatağın her zaman kalktığınız tarafından değil de diğer tarafından kalkın, hiç gitmediğiniz cafelerde yemek yiyin, yeni insanlarla tanışın ve kendinizi dinleyin. Bol bol gülün, değişim acılı olmak zorunda değil. Keyfinize bakın, kendinizi şımartın. Haketmediğinizi düşündüğünüz, kendiniz için asla yapmayacağınız bir harcamayı yapın ve keyfini çıkartın. Kendinizi ödüllendirin, hayatınızın odağına neşeyi koyun. O zaman işte herşey değişmeye başlayacak, hem de tam istediğiniz gibi. Sizi siz yaptığını düşündüğünüz dramlarınızı serbest bırakıp, her zaman istediğiniz hayatı yaratmak çok kolay, yeter ki isteyin. Bu cesur adımı atmaya hazır mısınız?

22 Şubat 2010 Pazartesi

Bundan başka bir dünya daha var




Ne kadar zor geliyor bazen yaşamak değil mi? Her sabah uyanmak, trafiği aşıp işe gitmek, orda binbir sorunla uğraşmak, sonra yine aynı trafikte eve dönmek, akşam televizyon izleyip ertesi gün aynı şeyleri yaşamak için uyumak. Bazen arkadaşlarla buluşup bir yerlerde birşeyler içmek, belki bir filme gitmek, şanslıysanız temiz havada spor yapmak, ama aslında hep aynı günü, aynı duyguları yaşamak. Anlaşılmadığınızı, yeterince iyi olmadığınızı düşünmek, sevilmemekten, onaylanmamaktan korkmak. Derinlerde bir yerlerde hayatın bundan çok daha fazlası olduğunu bilerek aynı döngüde ilerlemek.

Bazen herşeyi çok fazla ciddiye aldığınızı düşünmüyor musunuz? Hatalarınızı, başkalarının hatalarını, küçük krizleri, sınavları. Aslında hepimiz öğrenmek, gelişmek için burdayız. Neden günlerimizi neşeyle geçirmek yerine öfke ve hüzünle geçiriyoruz. Neden sahip olduklarımıza şükretmek yerine eksiklerimizi sayıyoruz her zaman. Bırakalım hayat kendi bildiği gibi aksın, bize sunacaklarını sunsun. İçinden istediğimizi alıp, istemediğimizi bırakalım.

O içimizdeki sesi dinleyip, o bizi çağıran yere daha fazla gidelim. Hani herşeyin sustuğu, renklerin daha parlak olduğu, yere bizi bağlayan bir ağırlığın olmadığı, uçuşurcasına hareket ettiğimiz ve hatta uçtuğumuz, genişlediğimiz, ruhumuza en yakın olduğumuz ve herşeyle bir olduğumuzu hissettiğimiz o tarifi mümkün olmayan yere...

Meditasyon yapın, zihninizi sessizleştirmeyi öğrenin, yoga yapın ki ruh ve bedenleriniz bir olsun, masaj yaptırın ki bütün sesler sussun, kendi içinize dönün, zihniniz berraklaşsın, bedeninizdeki bütün stres gitsin, ruhsal ve bedensel şifaya izin verin. Masajda o yere ne kadar yaklaştığınızı farkettiniz mi, masaj masasında bedeninizi bırakıp bambaşka yerlere seyahat ettiğinizi hissettiniz mi? Bütün bunlar size çok yabancıysa ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz. Öğrenmek ister misiniz?

10 Şubat 2010 Çarşamba

Depresyon ve bel ağrısı


Bel ağrısı hemen hemen herkesin hayatının bir döneminde farklı yoğunluklarda yaşadığı bir rahatsızlık. Bu ağrıların bir kısmı ciddi hastalıklarla bağlantılı, büyük bir kısmıysa değil, ama hepsi de aynı derecede rahatsızlık verici. Hatta sürekli bel ağrısı çeken hastalarda depresyon belirtileri ortaya çıkmaya başlıyor. Bel ağrısı doğumsal kusurlar, aşırı zorlanmalar ve travmalar, şişmanlık, gebelik, bacak uzunluğu farkları, omurga dejenerasyonu, romatizmal hastalıklar, postür bozuklukları ya da günlük yaşamımızdaki aktivitelerden kaynaklanabilir. Vücudu destekleme, koruma ve çeşitli yükleri absorbe etme görevleri olan omurga sayesinde insan iki ayağı üzerinde durabilen ve hareket edebilen bir canlı.

Uzak doğu felsefelerinde her canlının bir enerji bedeni olduğu ve bu enerji bedeninin fiziksel bedenle içiçe olduğu kabul edilir. Vücutta dolaşan enerjinin ana yolu da omurganın üzerinden geçmektedir. Dişil enerji Kundalini enerjisinin uyuduğu yer sakrumdur. Meditasyonlar vasıtasıyla kundalini enerjisi uyandırılır ve omurgayı izleyerek sakrumdan başın tepe noktasına doğru ilerler. Tepe çakraya ulaşan kundalini enerjisinin aydınlanmayı sağladığı söylenir.

Bu kadar önemli bir mekanizmanın içinde bulunduğumuz duygu halinden ve psikolojik durumdan etkilenmemesi mümkün değil. Morali bozuk birinin duruşu anında değişir, omuzları düşer, boynu bükülür. Yaşadığımız duygusal travmaların omurga üzerindeki etkileri fiziksel travmalar kadar çok.
Depresyon hastalarının bir çoğunda farklı ölçülerde bel ve boyun ağrıları gözlenmiştir. Yani bel ağrısının depresyona sebebiyet verebildiği gibi depresyon da bel ağrısına sebebiyet verebiliyor. Bazı araştırmalar depresyon hastalarının ciddi bel ve boyun ağrılarına maruz kalma risklerinin diğer insanlara göre 4 kat fazla olduğunu gösteriyor. Omurga rahatsızlıklarınız duygusal travmalarınızın çözülmesiyle beraber hafifleyecektir. Buna paralel olarak o ağrıları tetikleyen duygusal sebep ortadan kalkmadıkça ağrı dönüp dolaşıp sizi yeniden bulacaktır.
İşte bu nedenle sizi gevşeten, kendinizi dinlemenizi sağlayan ve bütün sistemlerinizi düzenleyen masaj, yoga gibi yöntemler omurga sağlığınız açısından çok önemlidir.

28 Ocak 2010 Perşembe

Derin Doku Masajı


Derin doku masajı kas dokusunun daha derin katmanları üzerinde çalışılan bir masaj tekniğidir. Kasılmış bölgedeki kas lifleri, tendon ve fasyalar üzerine uygulanan yavaş sıvazlama, ovma hareketleri ve derin parmak baskılarıyla kronik ağrıların serbest bırakılmasını amaçlar.

Derin doku masajında bazı spesifik bölgelerde daha derin çalışılır. Derin manipülasyonlar uygulandığından masaj ya da sonrasında kişinin vücudunda hafif bir kırıklık, sızı hissetmesi normaldir. Bu sızılar genelde masajı takip eden birkaç günde geçer. Masajdan sonra bu ağrıların şiddetli hissedilmesi durumunda ağrıyan bölgelere buz uygulanabilir.

Vücutta stres biriktiği zaman kaslara oksijen ve besinler gitmemeye başlar. Bunun sonucunda da kas dokularında toksinler birikir. Derin doku masajı kas dokularının gevşemesini, toksinlerin kaslardan uzaklaştırılmasını, kan ve oksijenin düzgün bir şekilde dolaşmasını sağlar. Yoğun miktarda toksin salınıverildiğinden derin doku masajından sonra bol bol su içilmesi gerekir ki bu toksinler vücuttan daha kolay uzaklaştırılabilsin.


  • Kronik ağrılarda;

  • Hareket kısıtlılıklarında;

  • Whiplash, düşme, spor sakatlanmaları gibi durumlarda;

  • Tekrarlayan burkulmalarda;

  • Postürel problemlerde;

  • Osteoartirit ağrılarında;

  • Fibromayaljide;

  • Kas gerilmeleri ve spazmlarında derin doku masajı çok faydalıdır.