23 Nisan 2014 Çarşamba

Floransa günlerinde aşk


Paskalya bayramı için Floransa'ya gitmeye karar verdik. İsviçre'de hava nasıl olur kestiremiyoruz önceden ama Floransa'da kesin güneşli, ılık bir hava olur diye düşündük. Cıvıl cıvıl sokaklarda dolaşıp, kalabalık trattorialarda şen şakrak yemekler yiyip, Chianti'de güneşle parıldayan yeşile karşı şarabımızı içecektik. Gaia da bu resimde hep gülecek, çimlerde oynayacak, sokaklarda koşturacaktı. Kısacası romantik bir tatildi aklımızdaki. Gaia'nın planları farklıymış meğer, bizim planlara bakıp arka fonda filmlerdeki gibi villain kahkahası atıyormuş "romantizm mi, ahahahahahaaa!!!". 

Seyahatten 2 gün önce ateşlendi, pek halsiz, keyifsizdi. Azı dişlerini çıkarıyor, bir köşesi çıktı dişlerin, diğer taraf hala içerde. Biz de herhalde dişten dedik. Diş bu yaş grubunun günah keçisi, birşey bulamazsan diş diyorsun. Neyse ateş fazla sürmedi. Seyahatin planladığımız gibi geçmeyeceğini yola çıktığımız sabah anlamalıydık. Bizim cimcoş genelde akşamları 7.30-8 arası uyur, sabah da 7-7.30 arası uyanır. Yatma saati arada geçe kaysa da sabah hep aynı saatte uyanır. O gün de öyle olmasını bekledik,  11'de evden çıkıp uçağa gitmemiz gerekiyordu. Son hazırlıklar vs derken koca kişisi ve ben 7.30'da ayaktaydık. 8 oldu, bizimkinden tık yok, 8.30 yok, 9 nope, 10, nada... Bizim uyayamayacağımız tek gün kızımız 14 aylık hayatında ilk defa geç kalkmayı tercih etti. 10.15'te artık biz uyandırmak zorunda kaldık. 

Floransa'ya vardığımızda pek keyifliydi. Güzel bir yemek yedik. Yan masalardan insanları kendine aşık etti, kahkahalar, cilveler. Sokakta köpeğini gezdirenlere sardı, köpekleri sevdi. Gece otele dönene kadar herşey harikaydı.

Gaia'nın yatağı normal bebek yataklarından büyük, kenarları da fileli. O yüzden bizimki kafayı fileye yaslayıp uyumaya alıştı. Diğer bütün bebekler gibi de yatakta uyurken 1 gecede bilmem kaç kere 360 derece dönüyor. Otel yatağı ahşap ve küçüktü. Sürekli kafayı çarpıyordu garibim, içerden küt küt sesler geliyordu. Dönmeye çalışıyor, yatağa sığmıyor derken çok kötü uyudu. Yatağımıza aldık. Bu sefer sabaha kadar bir bana bir kocaya tekme, kafa attı durdu. Ertesi gün çok kötüydük. Uffizi ve Floransa'da perişan halde gezen çekirdek aile bir noktada neden minicik tatilde evde kalmadığını sorgulamaya başladı. Gaia doğduğundan beri çok sık görmediğimiz ve alışkın olmadığımız bir mızmızlıkla gün boyu kah söylendi, kah ağladı. Bir de sağolsun sesi gür, yüksek desibel tepkileri bizi bizden aldı. Otele doğru yürürken gecesi yeni başlamış, şarabını içen çocuksuz çiftlere bakıp iç geçirdik.

Yine çok kötü uyunan bir gecenin sabahında Chianti turu vardı. Hani o hayalini kurduğum güneşli Chianti. Nasıl yağmur, nasıl gri hava, bir de soğuk. Çantamı toplayıp eve gitmeye hazırdım. Gaia da aynı fikirdeydi sanırım çünkü o gün mıymıylıkta kendi rekorunu kırdı. Bizim güneş altında şarap içme planı kalede kapalı alanda şaraba döndü. Gaia çimlerde koştu koşmasına ama dizine kadar çamura bulanarak. Otele döndüğümüzde farkettik ki kızımız su çiçeği olmuş. 

Su çiçeğini patlattı diye mi bilmem o gece çok güzel uyudu, ve sonrasında da. Sabah bildiğimiz eski Gaia'ydı. Bir keyif bir keyif. Academia'da Michelangelo'nun David'ine aşık oldu. Müzede koştu durdu, oyunlar, şakalaşmalar. Biz tabi anne baba bir yandan vücuduna bakıp çıkan su çiçeği patlaklarını sayıyoruz. Kaşır mı acaba diye düşünürken bir baktık ki ensede bir kene. Ya bütün günün İsviçre'de çimende geçsin birşey olmasın, git Floransa'ya 2 günde kene kap. Biz 2 şehir çocuğu ne bilelim keneyle ne yapılır. Neticede keneye dair tek referansım kırım kongo zımbırtısı. Ne korkutmuşlar bizi zamanında yahu. Hemen internete girdik ve yapılacaklara baktık. O kene nasıl çıkarılır, riskler ne vs vs... Seninki büyük bir iştahla bir dilim pizzayı yerken biz 2 şehirli keneyi çıkardık. Gaia bir yandan bağırıyor, bir yandan da pizzayı yemeye devam, elinden bırakmıyor. Kimin kızı işte. 

4 günde dünya badire atlatıp fantastik bir geziye imza attık. Su çiçeği, azı dişleri, kene... Mükemmel kombo. Floransa'nın kalbimde hep çok özel bir yeri olacak artık. Yine de çok eğlendik. Öyle günlük ki herşey. Bugün herşeyden vazgeçmeye hazırken sen birden rüzgar dönüveriyor. Kalamıyorsun o anın içinde ama işte herşey de orda çözülüyor, başka bir yerde değil. İlk 2 günün felakatine kapılıp erken dönseydik o harika son 2 günü geçiremeyecektik. Sabır maalesef bende ve kızımda az bulunan bir özellik. İkimiz şimdi karşılıklı öğretmeye çalışıyoruz birbirimize sabrın erdemlerini. Koca da artık geçmiş hayatında nasıl bir kötülük yapmışsa bu hayatında başına bizim gibi 2 pitta sarmışlar, uğraşıp duruyor. O da onun karması demek. Unutuyoruz sıkça, hatırlıyoruz sonra; o anın içinde sevgiyle kaldığın müddetçe herşey zaten olması gerektiği gibi.

Çok yorgununuz, bu tatil cidden çok yordu bizi. Bu yorgunluğu atmak için önümüzdeki tatile bakmak yerine şu anda dinlenmeye çalışmak gerek.