15 Kasım 2011 Salı

Midemdeki kelebekler ve Hanuman

Birkac gundur midemde kelebekler ucusuyor. Uykularim duzensiz. Disardan gelen sesleri duymayacak kadar derin, ama butun bedenimi hissedebildigim, sanki uyanikmisim ve herseyin farkindaymisim hissi veren iki arada bir derede yorucu uykular. Sabah uyandigimda bir anda geliveren bir tedirginlik, sonrasinda o tedirginlikten eser birakmayan heyecan firtinasi. Gun boyu midemde ucusan kelebekler. Butun bunlarin sebebi iki gun sonra cikacagim seyahat.

Bu hisler o kadar tanidik ama aslinda o kadar yeni ki. Hayatimda ne zaman onemli bir adim atacak olsam, ne zaman ben henuz farkinda olmasam da buyuk bir degisimin esiginde olsam bu hisler beliriveriyor. Biliyorum ki birseyler degisecek, ben degisecegim. Yine ayni yerdeyim. Yine degisim kokusu var havada, yine degisimin endiseyle karisik coskusu, heyecani. Cok yeni cunku bu sefer farkli. Neden farkli bilmiyorum, onemi de yok zaten ama bu sefer farkli. Yeni bir toprakta cikacagim bu yolculuktan sanki bambaska bir insan olarak donecegim. Butun hucrelerimde hissediyorum bunu.

Hanuman'in hikayesi geliyor aklima. Lord Vishnu'nun insanlara yardim etmek icin geldigi enkarnasyonlarindan biri olan Rama'nin sevgilisi, esi Sita'yi kacirirlar. Hanuman Rama'ya yardim etmek ister. Sita'yi kurtarmak icin Sri Lanka'ya gitmeye karar verir. Rama'ya adanmisliginin verdigi kuvvetle guney Hindistan'dan Sri Lanka'ya kocaman bir adim atar. Bedeni buyur, bacaklari uzar ve kocaman acilir. Tek sicrayista kendini Sri Lanka'da bulur. Ben de sanki ayni yerdeyim. Kendime yardim etmek icin kocaman bir adim atmam gerekiyor. Degisime adanmisligim bu sicrayisi gerceklestirmeme yardim edecek. Guney Afrika'da bambaska bir gerceklige sicrayip, bambaska bir farkindalikla donecegim. Midemdeki kelebeklerin baska aciklamasi olamaz ;)

9 Kasım 2011 Çarşamba

Kabul ediyorum



Ikiye bolunmus bir hayat yasiyoruz. Kafamizin icinde iki sinifli cok kati bir kast sistemi var. Duygusal, dusunsel bir kast sistemi bu. Bir kasttan digerine gecisin olmadigi, kastlardan birinden ne pahasina olursa olsun kactigimiz bir sistem. Hayattaki her duyguyu, kisiyi, olayi, nesneyi bu siniflardan birine yerlestiriyoruz. Hayati bu sinif sisteminden goruyoruz. Iyi, kotu; cirkin, guzel; sikici, egenceli; zengin, fakir; olumlu, olumsuz. Yasadikca olusturuyoruz siniflarimizi, deneyimledikce uzmanlasiyoruz sinif ayriminda, bazen de ogretiyorlar bize nasil ayirmamiz gerektigini. Her ayrim yaptigimizda o kast sistemini besleyip buyutuyoruz ellerimizle. Siniflardan birine sevdaliyiz ya, istemedigimiz birseyle karsilastigimizda uzuluyoruz.

Olani oldugu gibi kabul etme dersindeyim nicedir. Hayatta iyi ya da kotu diye birseyin olmadigini, sadece olanin oldugunu, bu dualiteyi yaratanin sadece ve sadece ben oldugumun farkindayim. Ondandir etiketlerden uzak durma telasim.

Hic dikkat ettiniz mi verdiginiz tepkilere? Bazen yolda hizli hizli yururken onunuze biri gecer. Siz onu sagdan gecmek istersiniz o saga atar adimlarini, soldan gecmek istersiniz bu sefer sola atar. Sizin farkinizda degildir ama sizi deli eder. Aceleniz vardir ya oflaya puflaya gecersiniz yanindan icinizden soylenerek. Oysa aceleniz olmadan yavas yuruseniz sinirlenmeyecektiniz. Bazen birisi bagirir size olmadik bir yerde; eger keyfiniz yerindeyse "bir sorunu var herhalde" deyip ustunde durmadan yolunuza devam edersiniz. Eger sizin de tadiniz yoksa siz de sinirlenip cevap verirsiniz. Cok sevdiginiz biriyle, gule oynaya yediginiz yemek "sikici" bir is yemeginden her zaman daha lezzetlidir cunku bizim algilarimizdir disardan gelenlere o degeri atfeden. Bizim onyargilarimiz, beklentilerimiz bizi uzen, sevindiren. Sinirlenmemizin sebebi kirmizi isikta gecen degil, bizim o davranisi kabul edemeyisimiz. Budur sebebi kose bucak kacisimizin bizi mutsuz eden seylerden. Hindistan'da gordugum cocuklari hatirliyorum. Batili arkadaslarimin ustlerine sicramasindan korktuklari suyun icinde gulerek oynayan cocuklari. Asla bizim sahip oldugumuz ipodlara, adidas ayakkabilara sahip olamayacak ama zaten onlara ihtiyaci olmayan cocuklari. Ne de mutlulardi. Onlara bakip onlara aciyanlara inat kendilerine acimayan, ellerindekiyle mutlu cocuklar. Hayati ayirmadan tek penceren goren cocuklar. Kabul eden cocuklar.

Kabul etmek lazim geleni. Varolusta iyi ya da kotu yok, sadece olan var. Bu nedenle biz de kabul etmeliyiz ayni tarafsizlikla "basariyi" da "basarisizligi" da. Yogada adim adim yururken, kendimi buyuturken bu en buyuk dersim, en cok ikmale kaldigim, en cok calistigim. Onume gelenle, elimden alinana ayni kayitsizlikla bakabilmek. Kapima gelen dosta kollarimi coskuyla acip, gitmek istediginde yine ayni coskuyla onu yolcu etmek; dersime bir gun 10 kisi gelirken diger gun 2 kisi geldiginde ayni frekansta kalip ders verebilmek; 5 yildizli luks otelde de 1 dolarlik orumcek agli otelde de ayni heyecanla kalabilmek. Birseyin varligina da yokluguna ayni mesafeden bakip, bagimliliklardan kurtarmak kendini. En zor yoga duruslarini yapmak degil yoga; kabul etmek. Bir sabah uyanip gozumuzun onundeki sis perdesini aralayip tek pencereden bakmak. O sabaha kadar uzulmek de var, aglamak da, sevinmek de, kahkaha da. Bu da yolun bir parcasi, kabul ediyorum. Tekrar bir cocuk safligina donup dunyani tek pencereden gormek istiyorum.