5 Ocak 2014 Pazar

Avrupalı çocuklar hiç ağlamıyor şekerim, hep türkler ağlıyor

Avrupa'ya seyahat eden ya da Avrupa'da yaşayan çocuksuz türklerin favori cümlesidir bu. Algıda seçicilikten midir bilmem ama nedense bu türkler Avrupa'da hiç ağlayan çocuğa denk gelmezler. Gelirlerse de o çocuk hep türk çıkar dost meclislerinde anlatılan anekdotlarda. Çok önemli ve ilk defa yapılan bir tespit yaparmışçasına derler ki "Avrupa'da çocuklar ağlamıyor, türk çocukları ağlıyor hep". Bu tespitteki vurguyu çok iyi biliyorum. Nerden mi? Gaia'dan önce o koltukta oturup bilmediğim konu hakkında ahkam kesen bendim de ordan biliyorum.

Şimdi size bomba gibi bir haberim var; Avrupalı çocuklar ağlıyor. Avrupa'nın göbeğinde çocuk büyütüyorum ve etrafım Avrupalı çocuklar ve aileleriyle çevrili. Oyun grupları, kreş, göl gezintileri vs derken o ağlamadığı iddia edilen Avrupalı çocukları yakından tanıma fırsatı buldum. Düşünsenize ağlamak ve çocuklarda davranış bozukluğu vs üzerine Avrupalı uzmanlar tarafından yazılmış yüzlerce kitap var. Bu adamlar herhalde bu kitaplari sadece Türkler için yazmadılar. Eğer öyle yaptılarsa çok büyük hata, çünkü biz zaten okumayı pek sevmeyiz. Ayrıca çocuk yetiştimeyi de en iyi biz biliriz! Evet çocuklar ağlıyorlar, hem de ne ağlamak. Kendini yerden yere atmalar, yarım saat kesmeden kuru gürültü çıkarmalar, daha neler neler. Çocuk ağlayacak tabi çünkü o kocaman dünyayı anlamaya, orda varolmaya çalışıyor. Üniversitede final haftalarında maruz kaldığınız stresi hatırlayın, o çocuk onun bilmem kaç katını yaşıyor. O ağlamayacak da biz mi ağlayacağız. Mesele çocuğun ağlamasında değil, annenin babanın onu nasıl idare ettiğinde. Türkiye'de nedense çocuk ağlamaması gereken bir yaratık olarak görülür. Eğer ağlıyorsa sokaktaki herkes müdahele edip çocuğu susturmaya çalışır. Çocuk yaşadığı duygunun ne olduğunu daha anlamlandıramadığı için kendini ifade etmek için ağlarken onun kendini ifade etmesine engel olunur. Bunun ilerde ne gibi etkileri olduğunu bence hepimiz kendi hayatlarımıza bir bakarsak görebiliriz. Neyse esas konu bu değil zaten.

Bu doğru olmadığını artık deneyimlerimle %100 bildiğim ifade neden bu kadar canımı sıkıyor? Mideme yumruk yemişim gibi hissettiren esas şey ne bunun arkasındaki?

Gaia 3 aylıkken çok yakın bir arkadaşımız eşiyle bize kalmaya geldi. Bu yazıyı okuyorsa eminim kendini tanıyacaktır;) Hatta burdan vesile olduğu farkındalık için kendisine teşekkürler. Farklı ülkeler, mesafeler vs derken o zamana kadar çok da iyi tanıma fırsatı bulamadığımız arkadaşımızın eşi geldikten yarım saat sonra "Ben bebek ağlamasına tahammül edemiyorum. Ağlamaya başladıklarında of ne zaman susacaklar diye bekliyorum" dedi. Kalakaldım. İçerde 3 aylık bebeğini zar zor uyutmuş yeni bir anne olarak bu lafa çok bozuldum. Gaia da hissetmiş olacak ki o haftasonu hiç susmadı. Doğduğundan beri çok az ağlayan kızımız o haftasonu uyanık olduğu her dakikayı ağlayarak geçirdi. Bizim büyük çaresizliğimiz :) 

Yine aynı soru; neden bu kadar bozuldum ki bu lafa? Söylenen şey çok mu garip? Bebek ağlaması cidden dayanması zor birşey, hatta uykusuz annelerin bir numaralı sinir krizi sebebi. Bozulduğum onun böyle hissetmesi mi yoksa bunu açıkça söylemesi mi? Öyle hissetmesi değil çünkü bu çok insani birşey. Dile getirmesi hiç değil çünkü aklından geçeni olduğu gibi söyleyen ve bu konuda eleştirilen biriyim. Peki neydi beni rahatsız eden? İtiraf ediyorum, beni rahatsız eden karşı tarafın beni onaylamaması, takdir etmemesi ihtimali. Eğer bebeğim çok ağlarsa benim iyi bir anne olmadığımı düşünme ihtimalleri. O hep türkler ağlıyordaki türk sınıfına girmek. Oysa ki ben elimden geleni yapıyorum, üstelik bebeğim cidden ağlamıyor genelde!!! Ne büyük haksızlık!

O bildiğimiz eski korkular işte. Çocuk büyütürken mevcut korkular teker teker patlıyorlar. Çözdüğünü sandığın ya da halının altına süpürdüğün ne varsa şekil değiştirip geliyor karşına. Sen bütün çıplaklığınla kalıveriyorsun kendinle. Herkesin bir çocuk yetiştirme tarzı var, herkesin önceliği farklı. Herşeyde olduğu gibi bu işte de doğru ya da yanlış yok. Yine de yargılıyoruz acımasızca birbirimizi. Biliyorum çünkü ben de yapıyorum. Ben kendim yapmasam zaten radarımda, gerçekliğimde olmayacak ki. O beni fazla şefkatli olmakla suçluyor, ben onu çocuğu televizyonun önüne koydu diye eleştiriyorum. O bana fazla katısın diyor, ben ona çocuğuna pis pis şeker yediriyor diye kızıyorum. Günler ve geceler yargıyla geçiyor. Sonra da ödüm kopuyor birisi Gaia'yi iyi yetiştirmediğimi düşünecek diye. O yüzden sesim yükseliyor. Oysa ki içerde bir yerde iyi bir iş yaptığımı biliyorum. Bunun en büyük kanıtı Gaia'nin ta kendisi zaten. Hem zaten iyi iş yapmak ne ki?

Sevdiğimle yola çıkarken demiştik ki en önemlisi bu çocuk mutlu ve huzurlu olsun. Gaia çok mutlu ve de huzurlu. Bendeki korkular yok onda. Beğenilmeme, takdir edilmeme gibi bir derdi yok. Güvende olduğunu ve sevildiğini biliyor. Şartlara bağlı değil sevilmesi. Artık benim de kendimi kabul etmem gerekiyor. Kendimi affetmem gerekiyor. Korkularımdan soyunup özümde kalmam gerekiyor. Varsın insanlar Gaia'nın çok ağlayan bir "türk" çocuk olduğunu, benim de kötü bir anne olduğumu düşünsünler. Ben gerceği bildikten sonra insanların ne düşündüğünün ne önemi var? Gaia sadece ben kendimi iyi hissedeyim diye olduğundan farklı davranmayacak hatta bu örnekte olduğu gibi sadece ben bu korkumla yüzleşeyim diye olduğundan farklı davranabilir:) Neticede Gaia bana 33 senede kimsenin öğretemediğini 10 ayda öğretti; büyük laflar etmeyeceksin. O olduğu gibi güzel ve benim korkularımı çözmek, ona göre davranmak gibi bir yükümlülüğü yok. Bunlar benim sorunlarım, benim döngülerim. 

Yeni yılda niyetim yargılamaktan vazgeçmek, kendimi olduğumdan daha önemli sanma halini (self importance) çözmek, kendimi olduğum gibi kabul etmek. Herşeyden sıyrılıp kabul içinde dünyalar güzeli kızımın keyfini çıkartmak. İyi bir sene olsun hepimiz için. 

2 yorum: