Özgürlük; üzerine
şiirler yazılan, şarkılar bestelenen, uğruna savaşlar verilen özgürlük. Olmazsa
olmaz dediğimiz, herkes için ama en çok kendimiz için istediğimiz özgürlük.
Peki nedir özgürlük? Seçim yapabilmek mi? Bu hayatta istediklerimizi seçip,
istemediklerimizi seçmemek mi? Seçtiklerimizi yapıp seçmediklerimizden uzak
durmak mı? Yoksa bunların ötesinde daha derin bir kavram mı? Ya da siz bir adım
öteye gitmeye ne dersiniz?
Ne kadar özgürüz
peki? Kimimiz sevmediğimiz işlere mahkum, kimimiz ilişkilerimizde çıkmaz
sokakta, kimimiz korkularımızla ördüğümüz duvarların arkasında hapis. Sanki iş
değiştirsek, bu ilişkiden çıksak herşey değişecek. Seçimler yapıyoruz yaptığımız seçimlerin bizi
mutlu edeceğini umarak. Sihirli değneği dışarda arıyoruz. Birileri bizi özgür
bıraksın da kendimizi bulalım. Acaba özgürlük dışardan
bize verilen birşey değil de hücrelerimizde hissetmemiz gereken bir hal
olabilir mi?
Seçim hakkımız
olsun elbet. Kendi doğrumuzu konuşalım ve kendi doğrumuz çizgisinde hareket
edelim. Bize uymayan, içimizi titretmeyen hiçbirşeye zorlanmayalım. Eşimizi,
işimizi, yaşayacağımız yeri, yiyeceğimizi, içeceğimizi, kitabımızı,
arkadaşımızı biz seçelim. Bize uymayanı seçmeyelim, bize birşey dayatılmasın,
kimse bizi birşeye zorlamasın. Konuşmak istediğimizde sadece konuşmak
istediğimiz için konuşalım ve söylemek istediklerimizi söyleyelim sadece. İnsana
yakışır bir şekilde yaşayalım.
Bazen de kendi
korkularımız elimizi kolumuzu bağlayan, atmak istediğimiz adımları atmaktan vazgeçiren.
Başaramama, yetersiz olma, beğenilmeme, sevilmeme korkularımız bizi kendi
özümüzden uzaklaştırıp ellerimizi kollarımızı bağlayan. O korkuları
şifalandıralım teker teker, kendi merkezimizde kalalım etkilenmeden. Her
içimizden geçen niyet, ağzımızdan çıkan her laf, her duygumuz bir eyleme dönüyor.
Eylemlerimiz yaşadığımız gerçekliği oluşturuyor. Günün sonunda aslında kendi
yarattığımız gerçekliklerde yaşıyoruz. O yüzden aklımızdan geçen her düşünceye,
ağzımızdan çıkan her lafa dikkat edelim.
Bazen de hayat
beklediğimiz, planladığımız gibi ilerlemiyor. Tercih etmediğimiz, seçmediğimiz
hayatların, olayların içinde buluyoruz kendimizi. O zaman hayal kırıklığına
uğruyoruz, öfkeleniyoruz, üzülüyoruz, en kötüsü kendimizi kapana kısılmış
hissediyoruz. Dışardan özgür görünen ama görünmeyen duvarların içine hapsolmuş
hayatlar. Bu duvarları yıkmanın bir yolu olmalı.
Ünlü yogik metin
Bhagavad Gita karma yogadan bahseder. Karma yoga bencil olmayan eylem (selfless
act) demektir. Attığımız her adımın, ağzımızdan çıkan her sözün ardından bir
karşılık bekliyoruz. Çoğu zaman birine yardım ettiğimizde bile takdir edilmek
için yardım ediyoruz, sevilmek için birilerine iyi davranıyoruz, daha iyi bir
hayat için çalışıyoruz. Her hareketimize eklenmiş beklentilerimiz var.
Beklentilerimiz karşılanmadığında hayal kırıklığına uğruyoruz. Bu hayal
kırıklığı, beklentiler davranışlarımızı yönlendiriyor. Özgür olduğumuzu sanıyoruz
ama beklentilerimiz karşılansın diye atılan adımlar ne kadar özgürce verilen
kararlar olabilir ki. Kendi doğrunuzu konuştuğunuzda onaylanmayacağınızı
bilirseniz ve onaylanma, sevilme ihtiyacınız çok yüksekse kendi söylemek istediğinizi değil karşınızdakinin duymak
istediğini söylersiniz. İşte karma yoga diyor ki beklentilerinden sıyrıl,
kendin için birşeyler bekleyerek eylemde bulunma. O kısır döngüden çık ki özgür
olabilesin, kendi özüne ulaşıp özgür kalabilesin. O zaman etrafındaki olaylar
sana hiç dokunmayacak. Olaylar ne kadar farklı şekillerde gelişirse gelişsin
sen kendi merkezinde kalıp kendi özüne ineceksin. O zaman kendini kapana
kısılmış, görünmez duvarlarla hapsedilmiş hissetmeyeceksin. Dışarda ne olursa
olsun seni etkilemeyecek. Seçimlerimizle varoluyoruz. Seçim yapmak bir özgürlük
ama asıl özgürlük önümüze ne gelirse gelsin yine kendimiz olarak kalabilmek.
Sonuçlardan bağımsız kendi gücümüzde kalabilmek.
|
|
Gösterilen çaba
gelecek odaklı olmasın. Her ne yapıyorsak sadece o an için yapalım. Spor
yapıyorsak bir ay sonra güzel ve sağlıklı bir bedene sahip olmak için değil tam
o an yaptığımız işten keyif almak için yapalım. Anda kalıp o an yaptığımız işin
içinde eriyelim. Nehir denize doğru akarken doğru akmalıyım, diğer nehirleri
geçmeliyim diye düşünmüyor. Sadece akıyor o an nasıl akması gerekiyorsa. Kendi
hızında. Arslan dünün, yarının avını düşünmüyor. O an ne yapılması gerekiyorsa
yapıyor. Kendine acımıyor, avına acımıyor. Akışın içinde eriyip gidiyor. Çocuklar
oyun oynarken o akşamın ödevini, dün annelerinin söylediklerini düşünmüyor,
sadece oyun oynuyorlar. Buna yogada eyleme geçmeden eylemde bulunma, eylemsiz
eylem deniyor. Yarın terfi almak için bu projeyi bitirmek değil, bu projede
çalışırken sadece bu projede çalışmak için çalışmak ve bu proje için elimizden
gelenin en iyisini yapmak.
Bütün bu kalıplardan
kurtulmak için zihinden özgürleşmek gerekiyor önce. Hintli mistik Osho’nun
dediği gibi sadece zihinsiz insan özgürdür çünkü zihinsiz insan hesaplara
girmez, bu anı yarın için feda etmez. Emeklilik günlerinin hayalini kurarak
çalıştığımızda hayatı kaçırıyoruz. Zihin hep yarındayken o yarın hiç gelmiyor.
Yarına geldiğimizde önümüzde odaklanacak başka bir yarın oluyor. Hiç bir zaman
mutlu olmuyoruz. Oysa ki anahtar tam şu anda kalabilmek.
Özgürlük seçim
yapmak değil, tam tersi seçim yapmadan da mutlu olabilmek. Hayatın bize
sunduğuyla mutlu olabilmek. Şartlardan bağımsız kendi içimizde dengede
kalabilmek. Çocuklar gibi dünü, yarını unutup sadece içinde bulunduğumuz anda
kalabilmek.